10 Ekim 2011 Pazartesi

Mecnun Değilsen Sus!.


Göğe asılı bıraktığın bu sağnak, nice gönül tarlalarından 'hû' filizlendirdi.
Kâinat vecde durdu. Ve... dünya elifle dönüyor, yürekler elife dönüyor.
Aşk vesile...
Dünyaya alıştım alışalı, denizi çakıl taşlarından tanıdım.
İçimde ney seslerini büyüttüm. Belli ki yine bu ıssız limanda fırtına kopacaktı. Bir muammalı vakitti oysa ki yalnızlıklar.
Aşkın tarifini sordum göçmen kuşlara. Dediler göç... Dediler yanmaktır yaklaştıkça... Onun kaynağından tadan divanedir. Sonra...
Sonra bir şair kesti yolumu... En yüce bir düştür benim aşkım. Görmeye değmez ki küçük düşleri dedi ve ekledi: Mecnun değilsen sus!..
Bense güneşlerin kol gezdiği ufuklar hayâl ederdim alkımlı dünyamda, aşka dair...
Düşlerim en kudsî duygularla bezenmişti oysa.
Meğer küçük düşlerle avunmuşum...
Muhayyel sevdalar buruyor yüreğimin pencerelerini. Herbiri tül, herbiri hür.
Hiç dokunulmamış, hiç yaşanmamış. Hikayelerine hayâl meyal tanıklık ettiğim...
Bu efsane hikayeler sürüldü masama. Bense özgün sözlerin tadına alışıktım.
Benim taatım, tahiyyatımdı Rab'le...
Dünyanın perdesini şöyle bir aralayınca, aşka dair birçok şeyin öylesine ortalığa savrulmuş olduğunu hissettim ki; tanınmayacak haldeydi.
Kadın olmuştu, para, makam, nefs, hırs, menfaat, sömürü olmuştu. O kutsalı aralarından arındırmak öylesine zordu... Kalan son sevgi sözlerini topladım avucuma.. doldurmuyor bile! Dilden çıkıp, ancak kulağa kadar varabiliyordu; yüreğe değil...
Aşka belki bir adım, belki asırlar vardı ama sevgiyi diri tutmaktı, yaşatabilmekti esas olan. Ucuzcular pazarından kurtulup, sultanlar sofrasına hizmetli olabilmekti...
İflah olmaz âşık kisvesini giyebilmekti. Gönülde maya tutup aşka,
onu göklere armağan edebilmekti..
uçurtmalara...
Celâl-i Didar'a yâr olabilmekti benim en gerçek düşüm... Sen ezelî ve ebedî, arzsız ve arşsız, cennet ve cehennemsiz, öylesine bir sevdasın ki diyebilmekti...
Mevlânaca bir tavır koyabilmekti. Naz makamına ulaşmayı gönül hedefinin tam ortasına yerleştirebilmekti
Ruhum firdevslere kayarken, dünyanın sahte makyajı bulaşıyor yüreğime.
Her renk bir adım daha ulaşılmaz kılıyor seni.
Kalbimde bir dünya kurup, binbirinin yıkılışını venüs bardağında
seyretmek gibi bir şey sanırım ulaşılmazlığın...
Ey ulaşılmaz Matlubum!..
Hırçın dalgalar Kahhar ismini vuruyor dünya sahiline, güller Cemal isminle raksa başlıyor bir seher, kuşlar Nur ismini zikrediyor bir şafak kızıllığında...
Bense Vedud coğrafyanda, 'seven' şahsında talibi oynamaktayım.
Belki adaylığın adaylığına bile lâyık değilken;
Bende Mecnun'dan füzun âşıklık istidadı var,
Âşık-ı sâdık benim, Mecnun'un ancak adı var... diyebilme cüretkârlığına koşmaktayım...
Belki sadece içimdeki boşlukta çırpınıp durmaktayım...
Ey Rab! Sana ulaşamamak sensizlikte kaybolmak nedir, anlatayım mı?..
Kum fırtınasında, çölde, sağanaklara âşık olmaktır!...
Dünya elifle dönüyor, yürekler elife dönüyor...
Aşk...

Hüzünlü Gül



Hüzünlü Gül

Çözemedim güldeki esrarı,,
Yüzünüzdeki hüznün sırrı gibi,
Yılların acısı çöreklenmiş yüreğinize,
Aradığınız vefaydı belki de…

Herkezden gizli bir tükenişi yaşamak,
Depremlerle yerle bir olurken gönül haneniz,
Yüzünüzde sahte gülücüklerle
Sahte bir mutluluğun tablosunu çizmek,
Belki de en usta ressamlık burada,
Gül yüzünüzdeki hüznün esrarında…

Bir ömür boyu bağlanmak birine,
Kendini feda etmek,
Yok olurken sevginde
Sevdiğinde tükendiğini görmek
İhanet olmasa da,
Dayanamaz hiç bir yürek bu vefasızlığa,
Gül yüzüne düşen hüzün bundandı bekli de….

Seyyid Bu