26 Şubat 2010 Cuma

Hak Yol İslâm Yazacağız

Hak Yol İslâm Yazacağız

Kör dünyanın göbeğine
Hak yol İslâm yazacağız
Kuşların göz bebeğine
Hak yol İslâm yazacağız

Yola, ağaca, pınara
Esen yele, yağan kara
Yağmur yüklü bulutlara
Hak yol İslâm yazacağız

Koç burcuna, yay burcuna
Bebeklerin avucuna
Minarelerin ucuna
Hak yol İslâm yazacağız

Bucak bucak, köşe köşe
Kara taşa, kor-ateşe
Yıldıza, aya, güneşe
Hak yol İslâm yazacağız

Askerlerin miğferine
Kağnıların tekerine
Buda´nın tunç heykeline
Hak yol İslâm yazacağız

Her kapının eşiğine
Her sofranın kaşığına
Balaların beşiğine
Hak yol İslâm yazacağız

Herkes duyacak, bilecek
Saklanmaz gayrı bu gerçek
Yaprak yaprak, çiçek çiçek
Hak yol İslâm yazacağız


Abdurrahim Karakoç

23 Şubat 2010 Salı

HATEM-İ VELİ

Üstünde yemin var,Allah ayeti
Habibi övmüştür,Sultanım seni
Erenler bildirdi,bilelim şimdi
Marifet çeşmesi,sensin efendim

Hakim-i Tirmizi ifşa eyledi
Allahın hücceti,ferd-i kamili
Sultanlar seyyidi,Hatem-ül veli
Kudsi ruh sahibi,sensin Efendim
Hilkatin evveli,sensin Efendim

Muhyiddin Arabi ifşa eyledi
Cebrail aldığı yerdendir ilmi
Adem toprak iken ol veli idi
Şefaat sahibi sensin efendim
Ali,yüce,ümmi sensin Efendim

Muhyiddin"Oğlundur!"şöyle seyretti
Nebiler elpençe ,ulu meşhedi
Sağında Sıddıki,solda Ömeri
Muhammed dizinde sensin efendim
Nurunun elçisi sensin efendim

Abdulkadiri de şöyle buyurur
Tevhid kılıcının hududu yoktur
Halkın tepesine bir tokmak olur
Hakk-batıl berzahı sensin efendim
Sonsuz mülk sahibi sensin efendim

İmamı Rabbani ifşa eyledi
Cezbe ile çekti,gördü Cemali
Nurun ondan alır olsa da Nebi
Velayet kandili sensin efendim
Asrın halifesi sensin efendim

Hazreti Mevlana ifşa eyledi
Abdal dahi bilmez,gizli cevheri
Cümle iman edin"O"yine geldi
Mustafa dediği sensin efendim

Hakkı Erzurumi ifşa eyledi
Nazik,tatlı dilli,zayıftır teni
Kızarken razıdır,Hakktan nefesi
Mevlanın mahremi sensin efendim

İsmail Bursevi ifşa eyledi
Felekler fevkinde,sırlı türbesi
İlahi incidir,pekçok eseri
Arifler katibi,sensin efendim
Alemler ümidi,sensin efendim

Daha niceleri haber vermiştir
Onun iradesi elde değildir
Veliler katına yüzüstü gelir
Peygamber gölgesi, sensin efendim
İman kurtarıcı sensin efendim

HAYRİ ÇELİK

20 Şubat 2010 Cumartesi

Secdeden Gayrı

İlim kapısında verdim yılları,
Dinledim, ‘’Hâkk’’ diyen âlim kulları,
Sordum, Dost’a giden bütün yolları;
Yakın yok dediler.. Secdeden gayrı...

Ne bağış yaptığın, vakıf listesi,
Ne de alkışların esrarlı sesi.
Günde seksen kere, berât müjdesi;
Veren yok dediler.. Secdeden gayrı...

Huşû tüllerinden, kanat açmaya,
Bir lâhzada, yedi semâ geçmeye,
Kevser şerbetini, elden içmeye,
Ruhsat yok dediler.. Secdeden gayrı...

Dedim: yıllar yılı gönlüm harapta,
Devâ aramadım, sazda şarapta,
Bir yudum su verin, kaldım serapta;
Pınar yok dediler.. Secdeden gayrı...

Gördüm ki, insanın iki düşmanı,
Biri kendi nefsi, biri şeytanı,
Dedim: kuşansam mı kılıç kalkanı?
Silah yok dediler.. Secdeden gayrı...

Yaklaştım.. Süslü bir, mermer kabire,
Belli ki zenginmiş.. Dönmüş fakire.
Fidye var mı? dedim Münker Nekir’e;
Meded yok dediler.. Secdeden gayrı....

Baktım.. Ay yıldızlar kalmaz zikirden,
Var mı dedim sizde, şirk denen kirden?
Dile geldi bütün, Kâinat birden;
Bizde yok dediler.. Secdeden gayrı...

Rahmet çöllerinde, rahlemi kurdum,
Gözlerimde seller, vakfeye durdum,
Safâ’ya, Merve’ye, Kâbe’ye sordum;
Mîrâc yok dediler.. Secdeden gayrı...



Cengiz Numanoğlu

Ah Şu Zalim Nefsim

Zalim nefis kalbime tohumunu ekmiş,
Nedir çektiğim bu nefsin elinden?
Hep kendine yontmuş, kendini sevmiş,
Nedir çektiğim bu nefsin elinden?

Cazibe dağıttı, iman bilmedi,
Şirretin peşinden hep sürükledi,
Akıttı zehrini işret yükledi,
Nedir çektiğim bu nefsin elinden?

Dediğini yaptı hakimim oldu,
Şeytanla beraber ahbabım oldu,
Kendince kendine bir dünya kurdu,
Nedir çektiğim bu nefsin elinden?

Dünyaya aldandı şeytan dinledi,
Allah'ı unuttu günah yüklendi,
Terketti salatı sade izledi,
Nedir çektiğim bu nefsin elinden?

Dünyayı zaptetse gözü doymuyor,
Cehennemi bilir amma korkmuyor,
Ne yapsamda hiç imana gelmiyor,
Nedir çektiğim bu nefsin elinden?


Alıntı

İrfana düştüm!..

Ma’nâ âleminde, vefâ yolunda;
Aşk ile elendim bir cana düştüm!..
Gönül vecde geldi cezbe hâlında;
Derdime gül bastım, dermâna düştüm!..

Gurbet, gam bendini bende mi kurdu?..
Mevlâ’m emaneti sırtıma vurdu!..
Her katrem ‘hû’ dedi, duruldu, durdu;
Kaynadım, çağladım devrâna düştüm!..

Duydum can özümde ney’in zârını;
Özünden ayrılmış buldum varını!..
Başımda gördükçe nefsin dârını;
Ölmeden hesaba, mizâna düştüm!..

Ömrüm, kula döndü bir hak uğruna;
Hasret odu düştü gülün bağrına!..
Girdim ibret ile âlem seyrine;
Hayretten süzüldüm, hayrana düştüm!..

Ey gönül, dost için yüzümüz var mı?
İhlâs ocağında, közümüz var mı?..
Bu sesler, ahenkler özge diyâr mı?
Bir aşkın elinden mestâne düştüm!..

Takvâyla inceldi bu içli sözüm;
Edep dergâhında, tutuştu közüm!..
Bir zikrin nûruna kandıkça özüm;
Sınandım irfandan, irfana düştüm!..


RIFAT ARAZ

Sevdim Seni

Fâriğ olmam eylesen yüz bin cefâ sevdim seni
Böyle yazmış alnıma kilk-i kazâ sevdim seni
Ben bu sözden dönmezem devr eyledikçe nüh felek
Şâhid olsun aşkıma arz u semâ sevdim seni


Bend-i peyvend-i dilim ebrû-yı gaddârındadır
Rişte-i cem’iyyetim zülf-i siyeh-kârındadır
Hastayım ümmîd-i sıhhat çeşm-i bîmârındadır
Bir devâsız derde oldum mübtelâ sevdim seni

Ey hilâl-ebrû dilin meyli sanadır doğrusu
Sûy-i mihrâba nigâhım kec-edâdır doğrusu
Râ kaşından inhirâf etsem riyâdır doğrusu
Yâ savâb olmuş veya olmuş hatâ sevdim seni

Bî-gubârım hasret-i hattınla hâk olsam yine
Sıhhatim rûh-i lebindendir helâk olsam yine
Tîğ-i gamzenden kesilmem çâk çâk olsam yine
Hâsılı beyhûde cevr etme bana sevdim seni

Gâlib-i dîvâneyim Ferhâd u Mecnûn’a salâ
Yüz çevirmem olsa dünya bir yana ben bir yana
Şem’ine pervâneyim pervâ ne lâzımdır bana
Anlasın bîgâne bilsin âşinâ sevdim seni

Şeyh Galip

Varsam Hicâz illerine

Varsam Hicâz illerine
Düşsem Ka'be yollarına
Lebbeyk diyen dillerine
Kurbân olsam kurbân olsam

Tavaf etsem yana yana
Zemzem içsem kana kana
Hakk ismini ana ana
Giryân olsam giryân olsam

Safâsında safâ sürsem
Mervesinde mürvet görsem
Hatim'ine yüzüm sürsem
Hayrân olsam hâyran olsam

Arafat'ta vakfe etsem
Cebelü'r-Rahme'ye yetsem
Mescîd-i Nemre'ye gitsem
Üryân olsam üryân olsam

Minâ'da üç gece yatsam
Kurbân kesip saçım kırksam
Üç Cemre'ye taşlar atsam
Peymân olsam peymân olsam

Aşkî Ka'be sende asıl
Her murâdın oldu hâsıl
Olmak için Hakk'a vâsıl
İrfân olsam irfân olsam




Muzaffer Ozak& Safer Dal

19 Şubat 2010 Cuma

Vuslat




Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
Ömrün bütün ikbalini vuslatta duyanlar,

Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamanı
Görmezler ufuklarda, şafak söktügü anı...

Gördükleri rü'ya ezeli bahçedir aşka;
Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgarı başka.

Bülbülden o eğlencede feryad işitilmez;
Gül solmayı; mehtab, azalıp gitmeyi bilmez...

Gök kubbesi her lahza, bütün gözlere mavi...
Zenginler o cennette fakirlerle müsavi;

Sevdaları hülyalı havuzlarda serinler,
Sonsuz gibi, bir fıskiye ahengini dinler.


Bir ruh, o derin bahçede bir defa yaşarsa
Boynunda O'nun kolları, koynunda O varsa,

Dalmışsa O'nun saçlarının rayihasiyle,
Sevmekteki efsunu duyar her nefesiyle.

Yıldızları, boydan boya doğmuş gibi, varlık
Bir mucize halinde o gözlerdendir artık.

Kanmaz, en uzun buseye, öptükçe susuzdur
Zira, susatan zevk, o dudaklardaki tuzdur.

İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan...
Bir sır gibidir azçok ilah olduğumuzdan.

Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler.
Bir gün nereden hangi tesadüfle gelirler?

Aşk, onları sevkettiği günlerde, kaderden
Rüzgar gibi bir şevk alır, oldukları yerden.

Geldikleri yol, ömrün ışıktan yoludur o!
Alemde bir akşam ne semavi koşudur o!

Dört atlı o gerdüne, gelirken dolu dizgin,
Sevmiş iki ruh ufku görürler daha engin,

Simaları her lahza parıldar bu zaferle;
Gök, her tarafından, donanır meş'alerle!

Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar

Dünyayı unutmuş bulunurken o sularda,
-Zalim saat ihmal edilen vakti çalar da-

Bir an uyanırlarsa leziz uykulardan,
Baştanbaşa, her yer kesilir kapkara, zindan...

Bir faciadır böyle bir alemde uyanmak...
Günden güne, hicranla bunalmış gibi, yanmak...

Ey tali! Ölümden ne beterdir bu karanlık!
Ey aşk! O gönüller sana mal oldular artık!

Ey vuslat! O aşıkları efsununa ram et!
Ey tatlı ve ulvi gece! Yıllarca devam et!


Yahya Kemal Beyatlı

18 Şubat 2010 Perşembe

Aşk damlası düşünce gönlün ince teline...


Güneş batar, ay söner ama aşk doğar közde,
Mazrufta esas kıymet, aşk tek kıymettir özde.

Aşk damlası düşünce gönlün ince teline,
Döndürür ırmakları Hakk’ın coşkun seline...

Aşk bir cemre misali can evine inince,
Yeşerir yedi iklim fırtınalar dinince.

Aşk yüreğe girince Bağdat yolu sorulmaz,
En uzak diyarlara yolculuk külfet olmaz.

Mîrac lezzetindedir aşkı tadan yürekler,
Dağlar, çöller yol verir, mâşuku onu bekler.

Nasıl koşarsa aşkla pervâneye kelebek,
Âşıkın yüreği de billûr ırmaklara denk.

Yükselir Arş’a ruhlar, kanatlanmış kuş gibi,
En yüksekten görünür engin denizin dibi.

Aşk huzur kaynağıdır, güler âşık çileye,
Dayanma gücü aşktır her türlü zelzeleye.

Karanlık geceleri aşk kandili ışıtır,
Benlik aşkla silinir, aşk kendini taşıtır.

Günbeyli yüreğini çevir, aşkın yoluna,
Gör bak! Nasıl giriyor, her şey kendi yoluna.

Aşk damlası düşünce gönlün ince teline...

MAHMUD TOPBAŞLI

15 Şubat 2010 Pazartesi

Âh n'ideyin gönül seni

Aşka düşürdün kendüzün
N'eyleyeyin gönül seni
Bir oldu gecen gündüzün
Âh n'ideyin gönül seni

Düşeli aşkına yârin
Yerde gökte yok karârın
Gitti elden ihtiyârın
N'eyleyelin gönül seni

Hakk ile her kim bileşdi
Vâdî-i hayrete düşdü
Aşk deryâsı başdan aşdı
Âh n'ideyin gönül seni

Âşık olaldan dîdâra
Derd ile kaldın âvâre
Döymez oldun intizâre
N'eyleyeyin gönül seni

Aşk ile hoş oldu başın
Ma'şûk ile doldu işin
Kalmadı gayrı teşvîşin
Âh n'ideyin gönül seni

Her gün Hakk'tan ihsân ola
Her müşkil iş âsân ola
Her derdine dermân ola
N'eyleyeyin gönül seni

Ma'şûktan ericek kemend
Uşşâkı eyler kayd ü bend
N'itsin Hüdâyî derd-mend
Âh n'ideyin gönül seni



AZİZ MAHMUD HÜDAİ

14 Şubat 2010 Pazar

Ey nefsim!




Rıza-i ilahidir istenen gaye,
Dünyayı ebedi sanma ey nefsim!
Büyüklerin sözü değil hikâye,
İtiraz edip de yanma ey nefsim!

Atasözlerini yabana atma!
Sağlam gemiye bin, denizde batma!
İman hazineni bir pula satma!
Öyle renkten renge dönme ey nefsim!

Allahın evidir, bir kalbi kırma!
Gariplere acı bir de sen vurma!
Önüne gelene sualler sorma!
Herkesin sözüne kanma ey nefsim!

Kimisi boş yere çeker yorgunluk,
Mazide kalmalı artık dargınlık,
Hoca artık barış, bitsin kırgınlık,
Kolay kurtulurum sanma ey nefsim!

Alıntı

Efendim

Ayrılık yeli esti, bir kül gibi savrulduk,
Bitsin artık bu çile, medet senden efendim!
Hasret ateşi ile yana yana kavrulduk,
Bitsin artık bu çile, medet senden efendim!

Dağlarda, kar fırtına, bize geçit vermiyor,
Kalbimizdeki yangın artıyor, hiç sönmüyor,
Gözyaşları akıyor, gece gündüz dinmiyor,
Bitsin artık bu çile, medet senden efendim!

Gökte uçan kuşlardan sizden haber sorarız,
Unutmamız imkânsız, yerde gökte ararız,
Kavuşabilmek için, ne hayaller kurarız,
Bitsin artık bu çile, medet senden efendim!

Alışamadık gitti, kahrı zor şu gurbete,
Seven nasıl dayanır uzayan bu hasrete,
Yine kavuşur muyuz o hikmetli sohbete,
Bitsin artık bu çile, medet senden efendim!

Kapınızda bulunmak, ne büyük saadettir,
O kapıda bekçilik, elbette maharettir,
Sizden ayrı kalmaksa, görülmez felakettir,
Ayrılık bitsin artık, medet senden efendim!

Ey gönüller sultanı, başımıza bir taçsın,
İhsanın bol herkese, meyveli bir ağaçsın,
Hasta ruhlara derman, derdimize ilaçsın,
Bitsin artık bu çile, medet senden efendim!

En sağlam dayanağa, sırtımızı dayarız,
Desteğiniz olmasa, ayak sürçer kayarız,
Sizi bir an görmeyi, ömre bedel sayarız,
Bitsin artık bu çile, medet senden efendim!

Zeki Karaca - Ankara

Kanaatkâr olmak


Mağrurlanma malım, mülküm var diye!
Zenginlik bu değil, bırak bunları,
Kazandığın malı, kendinden bilme,
Kanaattir zengin eden kulları.

Kanaattir aç gözleri doyuran,
Fakirle zengini odur ayıran,
Kanaat ehlidir dini kayıran,
Şükürle buluruz, emin yolları.

Kanaat olmazsa nefis kudurur,
Kanaatkâr tutup nefsi durdurur,
Kötülük ederken onu vurdurur,
Böylece buluruz doğru yolları.

Salebe hırsının zehrini içti,
Karun’sa ne maldan, ne mülkten geçti.
İkisi de sonsuz azabı seçti,
İbretle doludur, hazin sonları.

Kanaatkâr olan etmez sefahat,
Huzura kavuşur, eder çok rahat,
Tamah etme sen de, eyle kanaat,
Hiç uğruna heba etme yılları!

Dinimiz herkese bunu duyurdu,
Kanaat edenler doyar buyurdu,
Kanaat edeni Allah doyurdu,
İhsan eder nice kolaylıkları.

Zeki Karaca - Ankara

13 Şubat 2010 Cumartesi

AŞK


İşidin ey yârenler
Kıymetli nesnedir aşk
Değmelere bitinmez
Hürmetli nesnedir aşk

Dağa düşer kül eyler
Gönüllere yol eyler
Sultanları kul eyler
Hikmetli nesnedir aşk

Kime kim vurdu ok
Gussa ile kaygu yok
Feryad ile âhı çok
Firkatli nesnedir aşk

Denizleri kaynatır
Mevce gelir oynatır
Kayaları söyletir
Kuvvetli nesnedir aşk

Miskin Yunus neylesin
Derdin kime söylesin
Varsın dostu toylasın
Lezzetli nesnedir aşk
YUNUS EMRE

11 Şubat 2010 Perşembe

Yâ Muhammed, Yâ Muhammed duy beni!..

Sen’in yüce ahlâkındır hevesim,
Rüsvâ etti hayâ bilmez huy beni…
Haykıra haykıra kısıldı sesim,
Fâş eyledi gizlendiğim kûy beni;
Yâ Muhammed, Yâ Muhammed duy beni!..

Yüreğimde çözüldükçe örükler,
İblis isyan ateşimi körükler...
Uçurumdan uçuruma sürükler,
İçimdeki geme gelmez tay beni;
Yâ Muhammed, Yâ Muhammed duy beni!..

Hor görüldüm, ötelere itildim,
Gidip nefis yosmasına tutuldum,
Sığındığım kapılardan atıldım,
Sen de sahip çıkmaz isen vay beni;
Yâ Muhammed, Yâ Muhammed duy beni!..

Günden güne genişleyen açımla,
Âvâreyim şu ağarmış saçımla...
İsyanımla, günahımla, suçumla,
Ümmetinin arasında say beni;
Yâ Muhammed, Yâ Muhammed duy beni!..

Ancak aşkın bend olur bu taşkına,
Tut elimden, yol göster bu şaşkına...
Habibi olduğun Allah aşkına,
Şu melâmet libasından soy beni;
Yâ Muhammed, Yâ Muhammed duy beni!..



SADETTİN KAPLAN

9 Şubat 2010 Salı

Sığmadı bu sevdan, sığmadı yâ Rab!..

Âlemin döndüğü garip başıma;
Sığmadı bu sevdan, sığmadı yâ Rab!..
Bir ömrü öğüten bu gözyaşıma;
Sığmadı bu sevdan, sığmadı yâ Rab!..

Bu nasıl cezbedir, bu nasıl neşe;
Pervâne gönlümü çektin ateşe!..
İdrâke, iz’âna, hayale, düşe;
Sığmadı bu sevdan, sığmadı yâ Rab!..

Müptelâ olmuşum mecburum Sana;
Sen saldın bu odu, bu yanmış cana!..
Zikrinle devreden, dolan cihana;
Sığmadı bu sevdan, sığmadı yâ Rab!..

Yön verdin, yol açtın her bir âleme;
Sen yazdın bu ömrü levh u kaleme!..
Ne fikre, ne hisse, ne de ilhama;
Sığmadı bu sevdan sığmadı yâ Rab!..


Sıdk ile bu nefsi satmışım Sana;
Kerem kıl bu yolda rahmet et bana!..
Bu toprak bedene, nur olan cana;
Sığmadı bu sevdan, sığmadı yâ Rab!..

Hikmetin dert kattı bu ince gama;
Mârifet bağında girdim ihrama!..
Ölçüye, usûle, norma, nizama;
Sığmadı bu sevdan, sığmadı yâ Rab!..


RIFAT ARAZ

8 Şubat 2010 Pazartesi

Ecel Tuzağını Açamaz Mısın

Ecel tuzağını açamaz mısın
Açıp da içinden kaçamaz mısın
Azad eyleseler uçamaz mısın
Kırık mı kanadın kolların hani

Aç mısın yok mudur ekmeğin aşın
Odan ne karanlık yok mu ataşın
Hanidir güveyin hani yoldaşın
Hani kapın bacan yolların hani

Bunda yorgan döşek yastık var mıdır
Bu geniş dünyada yerin dar mıdır
Dalın tahta duvar önün yar mıdır
Yeşil başlı sunan göllerin hani

Yatarsın gaflette gamsız kaygısız
Ninni balam ninni kalma uykusuz
Hem garip hem çıplak hem aç hem susuz
Felek fukarası malların hani

Her gelip geçtikçe selam vereyim
Nişangah taşına yüzüm süreyim
Kaldır nikabını yüzün göreyim
Ne çok sararmışsın hallerin hani

Sen de Hıfzı gibi tezden uyandın
Uyandın da taş yastığa dayandın
Aslı hanım gibi kavruldun yandın
Yeller mi savurdu küllerin hani


Kağızmanlı Hıfzı

6 Şubat 2010 Cumartesi

Ben seni neden sevdim biliyormusun?

ben seni neden sevdim biliyormusun
ben senin özlemini sevdim
platonik aşkını
ve görmedigim gözlerini sevdim
bilmedigim hırçınlıgını
tutmadıgım ellerini
yudum yudum içtigim hasretini sevdim
yalnızlıgımda
sen yokken yanımda
ama dalgın dalgın bakarken duvarlara
beynimde seni
tasavvur edişimi sevdim

ben seni neden sevdim biliyormusun
gece karanlıgında
kara karıncanın ayak izi gibi
hayallerime
sessizce gelişini sevdim
duvarda beliren anlık suretini
bir anda görüşümü sevdim
ben seni sen oldugun için sevdim


ben seni neden sevdim biliyormusun
haberin yok ama
sen benim ruhumda nakış nakış
gönlüme desen çizişini sevdim
bir gül gibi
hayalimde açışını sevdim
hiç demedin ama
seni seviyorum diye
bülbül gibi ötüşünü sevdim


HİLMİ EFE

5 Şubat 2010 Cuma

Sen Farkında Değilsin


Hasret dağları sardı
Sen farkında değilsin
Son umut sende kaldı
Sen farkında değilsin

Böyle sessiz duruşun
Umursamaz oluşun
Yüreğimde bir kurşun
Sen farkında değilsin

Bilmiyorsun tutkumu
O kaybetmek korkumu
Bölüyorsun uykumu
Sen farkında değilsin

Gözlerim ufka dalar
İçimde volkan yanar
Senin için ölen var
Sen farkında değilsin

Bir çılgının yolunda
Ben, sen oldum sonunda
Herkes bunun farkında
Sen farkında değilsin.


Ahmet Selçuk İlkan

__________________

4 Şubat 2010 Perşembe

Yüreğim Kanıyor

Sakin göllerin kuğusuyduk
Salınarak suyun yanağında
Yarılan ekmeğin buğusuyduk.
Gözüm yaşarıyor,
Yüreğim yanıyor/kanıyor,
Olmasaydı sonumuz böyle.

“Biri saksımızı çiğneyip gitti
Biri duvarları yıktı
Camları kırdı
Fırtına gelip aramıza serildi
Biri milyon kere çoğaltıp hüzünleri
Her şeyi kötüledi
Bizi yaraladı
Biri şarabımızı döktü
Soğanımızı çaldı
Biri hiç yoktan vurdu kafeste kuşumuzu
Ciğerim yanıyor, yüreğim kanıyor
Olmasaydı... olmasaydı sonumuz böyle”

Gözüm yaşarıyor
Yüreğim yanıyor /kanıyor
Olmasaydı sonumuz böyle

Dağlarda çoban ateşiydik
Dolanarak mavzer yatağında
Ceylanın pınara inişiydik
Göğsüm daralıyor,
Yüreğim kanıyor,
Olmasaydı sonumuz böyle.

“Birer yolcuyduk aynı ormanda kaybolmuş
Aynı çıtırtıyla uyanan birer serçe
Hep aynı yerde karşılaşırdık tesadüf bu
Birer tomurcuktuk hayatın kollarında
Birer çiğ damlasıydık
Bahar sabahında gül yaprağında
Dedim ya;
Hiç yoktan susturuldu şarkımız
Yüreğim kanıyor yüreğim kanıyor
Bitmeseydi... bitmeseydi bizim öykümüz böyle”

Göğsüm daralıyor
Yüreğim kanıyor
Olmasaydı sonumuz böyle.


Yusuf Hayaloğlu

AŞKIN ALDI BENDEN BENİ


Aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum bana seni gerek seni

Aşkın aşıklar öldürür aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur bana seni gerek seni
Aşkın şarabından içem Mecnun olup yola düşem
Sensin dün ü gün endişem bana seni gerek seni

Sufilere sohbet gerek Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek bana seni gerek seni
Eğer beni öldüreler kulum göğe savuralar
Toprağım anda çağırır bana seni gerek seni

Cennet dedikleri ne ki bir kaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları bana seni gerek seni
Yunus-durur benim adım gün geçtikce artar ödüm
İki cihanda maksudum bana seni gerek seni


YUNUS EMRE