31 Ekim 2009 Cumartesi

Kalp Şiiri

Öyle olmaliki taşıdığım kalp
Bir tüy gibi,pamuk kadar yumuşak
Sevgiyle taşmalı kalp sağnak,sağnak
Neye yarar sevgisiz kalp,at gitsin

Ne olur dunyada,sevgiden yoksun
Sevgisiz kalplerin hepsi taş olsun
Yada mevlam o kalplere aşk koysun
Neye yarar sevgisiz kalp,at gitsin

Nasıl yaşanırki,nasıl o hayat
Merhamet sevgi yok,nasıl çarpar kalp
İnsanoğlu en çok sevgiye muhtaç
Neye yarar sevgisiz kalp,at gitsin

Semihim aşk ile sevgiyle işim
Şu kalbimi onlarla yoğurmüşüm
Ben hem seni,hem vereni sevmişim
Neye yarar sevgisiz kalp,at gitsin

İnan sevgi varsa kalp,ancak titrer
Seven kalbin atışı ömre bedel
Birde can,cananı bulmuşsa eğer


O aşk ile yanan, kalp nede güzel
Semih Tek

Anadolu

Seni çok sevenler(!) çok örseledi
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Açların çalıştı, tokların yedi
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Yanan hep sen oldun, yakılan sensin
Ruhuna çiviler çakılan sensin
Şekilden şekile sokulan sensin
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Sınırlar çizildi rüyalarına
Yasaklar konuldu dualarına
Hangi sesler hâkim semalarına
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Ahlat’ın, Afşin’in, Söğüt’ün mahzun
Evladın, âşığın, yiğidin mahzun
Tebessümün mahzun, ağıdın mahzun
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Metrûk manastırlar ihya olmakta
Hüzün, camilere mahya olmakta
Yadlar başımıza kâhya olmakta
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Üzerinden hak, adalet silindi
Hayâ zırhı delik delik delindi
Bu zelil duruma nasıl gelindi? ! .
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Dün şehit kanıyla sulanan sensin
Bugün alkollere belenen sensin
Düşmandan sadaka dilenen sensin
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Şehit torununa “sen sus” diyorlar
“Vatan sevmek bize mahsus” diyorlar
Her taraf toz-duman, kâbus diyorlar
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

Hariçten gelenler köprüyü tutmuş
Dost karşı kıyıda seni unutmuş
Hınzır yeller yaprakların kurutmuş
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..

“Biraz azim, biraz gayret” derim ha
“Delinir karanlık, sabret” derim ha
“Şanlı mazi döner elbet” derim ha
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

Abdurrahim Karakoç

Özde nedir hırs u hevâ;

Özde nedir hırs u hevâ;
Silip geldim bu kapıya!..
Kula kulluk oldu revâ;
Bilip geldim bu kapıya!..

Nefsi buldum, nefsim ola;
Cehdeyledim çilem dola!..
Bir halvette kala kala;
Solup geldim bu kapıya!..

Hakikattir bende olan;
Mârifettir aşka salan!..
Sen’sin nefsi satın alan;
Olup geldim bu kapıya!..

Ar libâsı sardım cana;
Can bezedim kurban Sana!..
Nefes nefes yana yana;
Dolup geldim bu kapıya!..

Aşkın aldı her sözümü;
Hasret yaktı can özümü!..
Sen’den gelen her izimi;
Bulup geldim bu kapıya!.

Bende nedir bu ten, bu can?
Cana yüklü iki cihân!..
Akıl âciz, gönül hayran;
Dalıp geldim bu kapıya!..

RIFAT ARAZ

ARAMAM

Çağırsaydın gelmezmiydim yar
Senin için ölmezmiydim yar
Dünyayı ters etmezmiydim yar
Aramam aramam aramam

Aramam sormam bir daha
Yalvarsan bile allaha
Çıkmasa gecem sabaha

Peşinden geldim kaç kere
Dünyamı yıktın bir kere
Kırıldım sana bir kere aramam

Seviyorsun bende seni yar
Çok özledim bende seni yar
Aramadın bende seni yar
Aramam aramam aramam

Aramam sormam bir daha
Yalvarsan bile allaha
Çıkmasa gecem sabaha

Peşinden geldim kaç kere
Dünyamı yıktın bir kere
Kırıldım sana bir kere aramam

Gözyaşlarıom sele döndü yar
Ayrılanlar geri döndü yar
Leylek baba bile döndü yar
Aramam aramam aramam

Aramam sormam bir daha
Yalvarsan bile allaha
Çıkmasa gecem sabaha

Peşinden geldim kaç kere
Dünyamı yıktın bir kere
Kırıldım sana bir kere aramam
ALINTI...

DARGIN DEĞİLİM

Üzgünüm gidenler için
üzgünüm bitenler için
Sadece çok üzgünüm dargın değilim

N'olur Sen de beni affet
Kahır değil bu kıyamet
Cezamızı çekiyor gibiyiz
Belki de nihayet
Bir gün çalınırsa kapımız
Tekrar anılırsa adımız
O zaman sarılır kanayan yaramız

Günahlar günahlar günahlar
Gün gelir zaman bizi aklar
Yıkanır ihanetler
Yıkanır ahlar

N'olur Sen de beni affet
Kahır değil bu kıyamet
Cezamızı çekiyor gibiyiz
Belki de nihayet
Sanki çalınırsa kapımız
Tekrar anılırsa adımız
O zaman sarılır kanayan yaramız

Günahlar günahlar günahlar
Gün gelir zaman bizi aklar
Yıkanır ihanetler
Yıkanır ahlar

Üzgünüm gidenler için
üzgünüm bitenler için
Sadece çok üzgünüm dargın değilim

Sezen Aksu

ŞAFAK TÜRKÜSÜ

Beni burada arama
Arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne ağlama.

”Kaç zamandır yüzüm tıraşlı
Gözlerim şafak bekledim
Uzarken ellerim kulağım kirişte
Ölümü özledim anne
Yaşamak isterken delice
Ah... verebilseydim keşke
Yüreği avucunda koşan her bir anneye
Tepeden tırnağa oğla
Ve kıza kesmiş bir ülkeye armağan
Düşlerimle sınırsız diretmişliğimle genç
Şaşkınlığımla çocuk devrederken sırdaşıma
Usulca açılıverdi yanağında tomurcuk
Pir Sultan'ı düşün anne,Şeyh Bedrettin'ni,Börklüce'yi
İnsanları düşün anne
Düşün ki yüreğin sallansın
Düşün ki o an güneşli güzel günlere inanan
Mutlu bir Yusufcuk havalansın.”

Beni burada arama
Arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne ağlama.

”Yani benim güzel annem
Ala şafağında ülkemin yıldız uçurmak varken
Oturup yıldızlar içinde kendi buruk kanımı içtim
Ne garip duygu şu ölmek
Öptüğüm kızlar geliyor aklıma
Bir açıklaması vardır elbet...
Geride masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem
Bağışla beni güzel annem
Oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana
Elleri değsin istemedim
Gözleri değsin istemedim
Ağlayıp koklayacaktın
Belki bir ömür taşıyacaktın koynunda
Yaşamak ağrısı asıldı boynuma
Oysa türkü tadında yaşamak isterdim.”

Beni burada arama
Arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne ağlama.

“Kısacası güzel annem
Bir çiçeği düşünürken ürpermek yok
Gülmek umut etmek, özlemek
Ya da mektup beklemek
Gözleri yatırıp ıraklara
Ölmek ne garip şey anne
Baba olamayacağım örneğin
Toprak olmak ne garip şey anne
Beni burada arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne, ağlama
Bekle beni anne
Bir sabah çıkagelirim
Bir sabah anne bir sabah
Acını süpürmek için açtığında kapını...”

Nevzat Çelik

EN AŞILMAZ DAĞLARA

En aşılmaz dağlara,Çek, yanık bir besmele!
Gül saçılsın bağlara,Çek, yanık bir besmele!

Çek, açılsın dar geçit,Çek, çözülsün zor kilit,
Hiç tuş olmazsın yiğit,Çek, yanık bir besmele!

Gül eder, handân eder,Dil eder, destân eder,
Kul eder, sultân ederÇek, yanık bir besmele!

Kaldırırsın kıskacı,Doldurursun bakracı,
Bal olur bin bir acı,Çek, yanık bir besmele!

En güzel mânâyı eş,Her sabah, doğsun güneş,
Yakmadan sönsün ateş,Çek, yanık bir besmele!

Can Muhammed MustafâMerhabâ der on defâ
Sen selâm et pür vefâ,Çek yanık bir besmele!

Tâ ebed eyler özel,Sır bu Seyrî tâ ezel,
Başka söz yok en güzel,Çek, yanık bir besmele!..

M.ALİ EŞMELİ

ÖYLE BİR YERDEYİMKİ...

Öyle bir yerdeyim ki
ne karanfil ne kurbağa
Bir yanım mavi yosun
Dalgalanır sularda
Dostum dostum
Güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe
Öyle bir yerdeyim ki
Bir yanım çığlık çığlığa
Öyle bir yerdeyim ki
Anam gider Allah Allah
Öyle bir yerdeyim ki ne karanfil, kurbağa
Öyle bir yerdeyim ki
Bir yanım mavi yosun çalkalanır sularda

Dostum, dostum güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe
Öyle bir yerdeyim ki bir yanım çığlık çığlığa
Öyle bir yerdeyim ki
Anam gider Allah, Allah dölüm düşmüş sokağa.

Hasan Hüseyin Korkmazgil

ECEL OLSUN

Kapansın yollarım sensiz gidersem
Son gülüşüm olsun sensiz gülersem
Kahrolayım senden başka seversem
Ecel olsun bana senden başkası

İlk ve son sevgilim gerçek aşkımsın
Bugünüm yarınım derdim kahrımsın
Değişmez kaderim alın yazımsın
Haram olsun bana senden başkası

Kör olsun gözlerim ele bakarsam
Sensiz olan bir tek hayal kurarsam
Ölümsüz aşkını hiçe sayarsam
Ecel olsun bana senden başkası

İlk ve son sevgilim gerçek aşkımsın
Bugünüm yarınım derdim kahrımsın
Değişmez kaderim alın yazımsın
Haram olsun bana senden başkası
Alıntı...

Özleminle kurudu döküldü yapraklarım...

Özleminle kurudu döküldü yapraklarım...
Ruhuma hayat veren baharımsın sevgili...
Nağmesi ah olan inleyişle anarım...
Beni bu ateş ile yakansın ey sevgili...

Ne vuslat ne de ayrılık sana kandırdı beni...
Yoksa aşkın devası devasızlık mı dersin?
İstemem dermanım terk etmekse güzeli
Sen gönül diyarında sultanımsın sevgili...

Kokladım bir kere güle meylim kalmadı...
Cananım seni buldum cana sevgim kalmadı...
Affeyle curetimi dilde sözüm kalmadı...
Ben aşkında yok oldum özümsün ey sevgili...

MUSTAFA DEMİRCİ

Hicret Etsem Beni de Alır mısın Medine?

Ey!. Münevver Medîne, Ey!. Gönüller beldesi,
Ey!. Devri cehâletin, mahkûmiyet beldesi.
Çınlıyor göklerinde, her an Muhammed sesi.

Gör ki, yine ehli şirk, zulmediyor bu dîne,
Hicret etsem beni de, alır mısın MEDÎNE?..
Susadım şefkatine, yine gönlümde serâb,
Sustu rahlede bülbül, bahçede güller harâb,
Taşıyor sokaklardan, yine zillet ve şarâb;
Gör ki, nice âlemler, nifak soktu bu dîne,
Hicret etsem beni de, alır mısın MEDÎNE?..
Adâletin kendi yok, dillerde kaldı adı;
Yeryüzü bir toz duman, kim suçludur, kim kadı!.
Doğruyu Allah için, söyleyen kul kalmadı,
Hep, "İRTİCÂ" diyorlar, buralarda bu dîne,
Hicret etsem beni de, alır mısın MEDÎNE?..
O gözyaşlı kızların, başlarında peruklar,
Böyle fetvâ veriyor, ulemâda doruklar.
Suspus olmuş, tutulmuş, tüm nefesler soluklar?
Çok zoruma gidiyor, yapılanlar bu dîne,
Hicret etsem beni de, alır mısın MEDÎNE?..
Bir yanda din tâciri, arkadan vurur beni,
Bir yanda zorbaların, hiç kızarmayan teni.
Elden ele geziyor, dinde reform bülteni;
Yeter artık!. Bu cür'et, revâ değil bu dîne,
Hicret etsem beni de, alır mısın MEDÎNE?..
Çöktü insan fıtratı, payandalar yetmiyor,
Ekranlarda çığlıklar, kulağımdan gitmiyor,
Soygun, talan, cinâyet, çağdaşlıkla (!) bitmiyor;
Nesiller küstürüldü, çağlar üstü bu dîne;
Hicret etsem beni de, alır mısın MEDÎNE?..
Ey!. Mübârek Medîne, Fahri Âlem beldesi,
Kardeşliğin, barışın, adâletin simgesi,
Çınlasın göklerinde, salât üs selâm sesi.
Ben ki; kâlû belâda, teslim oldum bu dîne,
O yemyeşil kubbene, beni de al MEDÎNE...

CENGİZ NUMANOĞLU

Dost Dediğin

Dost Dediğin



Dostun yüreğinden geçeni bilmeli
Dost dediğin
Dostunu karşılıksız sevmeli
Dost dediğin
Verecekse almadan vermeli
Dost dediğin
Yüreği kan ağlarken, dost için gülmeli
Dost dediğin
Kara toprak gibi sadık kalabilmeli
Dost dediğin
Sığınacak yerin yoksa kucağını açabilmeli
Dost dediğin
Güne sıcak bir güneş olup doğabilmeli
Dost dediğin
Geceye parlayan yıldız olabilmeli
Dost dediğin
Sırtını yasladığın asırlık bir çınar
Dost dediğin
Gerektiğinde bir kalkan olabilmeli
Dost dediğin
Kahpe kurşuna göğsünü siper yapabilmeli
Dost dediğin
Velhasıl dost olduğunu bilmeli
Dost dediğin
İki yüreği bir beden sayabilmeli
Ben herkese dost demem
Benim dostum
Yüreğimin sesini uzaklardan duyabilmeli
Dost o zaman dosttur
Dost dediğin


Bir batında doğan kardeş olabilmeli
S. Özalaşan

N'eyleyelin gönül seni

Aşka düşürdün kendüzün
N'eyleyeyin gönül seni
Bir oldu gecen gündüzün
Âh n'ideyin gönül seni

Düşeli aşkına yârin
Yerde gökte yok karârın
Gitti elden ihtiyârın
N'eyleyelin gönül seni

Hakk ile her kim bileşdi
Vâdî-i hayrete düşdü
Aşk deryâsı başdan aşdı
Âh n'ideyin gönül seni

Âşık olaldan dîdâra
Derd ile kaldın âvâre
Döymez oldun intizâre
N'eyleyeyin gönül seni

Aşk ile hoş oldu başın
Ma'şûk ile doldu işin
Kalmadı gayrı teşvîşin
Âh n'ideyin gönül seni

Her gün Hakk'tan ihsân ola
Her müşkil iş âsân ola
Her derdine dermân ola
N'eyleyeyin gönül seni

Ma'şûktan ericek kemend
Uşşâkı eyler kayd ü bend
N'itsin Hüdâyî derd-mend
Âh n'ideyin gönül seni
AZİZ MAHMUD HÜDAİ

sen derviş olamazsın.

Dervişlik der ki bana, sen derviş olamazsın
Gel ne diyeyim sana, sen derviş olamazsın.

Dövene elsiz gerek, sövene dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek, sen derviş olamazsın.

Derviş bağrı baş gerek, gözü dolu yaş gerek
Koyundan yavaş gerek, sen derviş olamazsın.

Doğruya varmayınca, mürşide ermeyince
Hak nasip etmeyince, sen derviş olamazsın.

Ele geleni yersin, dile geleni dersin
Böyle dervişlik dursun, sen derviş olamazsın...

YUNUS EMRE

Sen gelirsin akla sevgi dendi mi,

Sen gelirsin akla sevgi dendi mi,
Gül kokan yollara revan olmuşum.
Gözyaşım sel oldu yıktı bendimi,
Yunus derler, bir özge can olmuşum...

Bu sevda çöllerden daha yakıcı,
Kalbimi doğrarken hasret kılıcı,
Bir esrarlı cilve, bir tatlı sancı,
Yemen ellerinde çoban olmuşum...

Var edenin Sevgilisi, Nûrusun,
Gönüller incisi, can sürurusun,
«Leheblerin eli, kolu kurusun»,
Ben Sana, ben Sana kurban olmuşum...

Güvercin yuvası, örümcek ağı,
Parmakların vardı kevser ırmağı,
Bir an geldi, âzad ettin Burağı,
Şükür, Sana sâdık yâran olmuşum...

Rahmet Peygamberi, Hakk’ın sesisin,
Bütün zamanların efendisisin,
Ezel-ebed aşkın ta kendisisin,
Bir gecede taçtan, tahttan olmuşum.

Can pazarı kurulanda yâ Rasûl,
Yer, gök ateş, kor olanda yâ Rasûl,
Şefaatin sorulanda yâ Rasûl,
Yetiş imdadıma figan olmuşum...

SERVET YÜKSEL

GEL

Yüzün bir sebepsiz korkuyla uçuk,
O gün başucuma karalarla gel
Arkanda, çepçevre, kızıl bir ufuk,
Tepende simsiyah kargalarla gel

Elinden, dal gibi düşerken ümit,
Ne bir hasret dinle, ne bir ah işit;
Bir yaprak ol, esen rüzgarlarla git,
Kırık bir tekne ol, dalgalarla gel.

NECİP FAZIL

Su akar yatagını bulur.

Yan yana geçen geceler unutulup gider mi?
Acılar birden biter mi?
Bir bebek özleminde seni aramak varya
Bu hep böyle böyle gider mi?

Suya hasret çöllerde beyaz güller biter mi?
Dikenler göğü deler mi?
Bir menekşe kokusunda seni aramak varya
Bu hep böyle böyle gider mi?

Kendine iyi bak beni düşünme
Su akar yatagını bulur.

İçimdeki fırtına kör kurşunla diner mi?
Kavgalar kansız biter mi?
Bir mavzer çığlığında seni aramak var ya
Bu hep böyle böyle gider mi?

Şu kahpe dünya seni bana düşman eder mi?
Dostluklar birden biter mi?
Bir kardeş selamında seni aramak var ya
Bu hep böyle böyle gider mi?

Kendine iyi bak beni düşünme
Su akar yatağını bulur.
Alıntı

Elem kalsın, haz gitsin.

Yaralı anılarla yakınmaya gelmedim,
Gönül hüzne alışık; çoklar kalsın, az gitsin.
Sevdam vuslat delisi, bir ben bunu bölmedim
Kül rengi gözyaşımda elem kalsın, haz gitsin.


Heybemde yalnızlığım bakıyor gözlerime,
Nefsimin solgun yüzü yük oldu dizlerime,
Pulladım dilekçemi sır katıp sözlerime,
Müsaade et, ne olur! Aşk işvesin, naz gitsin.


Seferî sebeplerde aradım hep ilâcı,
Bir döndüm ki ardıma gülen zaman yalancı,
Öğrendim neden sonra kimmiş yolcu, kim hancı,
Hesabım boydan aşkın, kalem kalem yaz gitsin.

Ben patika dedim de ister sen düz yolu seç,
Ömür iki büklümmüş birkaç da sert dönemeç,
Aldandım aynalara, köklere inemezmiş meç,
Menzile cevher gerek, essin rüzgâr toz gitsin.

Derman aramam artık dertlerime eş gerek,
Uykular haram şimdi uyanıkken düş gerek,
Şu yürek yangınıma su değil ateş gerek,
Har getir haralansın; yansın külüm, köz gitsin.

Korkak tebessümlerle gönül çırası yanmaz,
Ten günahla sarmaşık, nasihatle uslanmaz,
«Salâ»mı kuvvetli ver, demesinler beynamaz,
Ney çalınsın üç zaman; keman, tambur, saz gitsin.

Yıldızlar alyanslı taç verse de neye yarar,
Toprak ana almazsa koynunda sıcak karar,
Bakma cesaretime korkum dağları sarar,
Düşsün derine yolum; kaz mezarcı, kaz gitsin.

Hadi gel! Bekletme can, himmet eyle sefile,
Üfle Sûr’a uyansın sır uykudan kafile,
Suskun kalmasın dağ-taş, gelsin varlıklar dile,
Kalksın perde aradan, şu tılsımı boz gitsin.

HADİ ÖNAL

Gözüm Seni Görmek İçin Elim Sana Ermek

Gözüm seni görmek için elim sana ermek için
Bu gün canım yolda kodum yarın seni bulmak için

Bu gün canım yolda koyam yarın ivazın veresin
Arzeyleme uçmağını hiç arzum yok uçmak için

Benim uçmak neme gerek hergiz gönlüm ona bakmaz
İşbu benim zarılığım değildürür bir bağ için

Uçmak uçmağım dediğin mü'minleri yeltediğin
Vardır ola bir kaç huri arzum yoktur uçmak için

Bunda dahi verdin bize ol huriyi çift ü helal
Ondan geçti arzum tamam arzum sana ermek için

Süfılere ver sen onu bana seni gerek seni
Haşa ben terkedem seni şol bir evle çardak için

Yunus hasretdürür sana hasretini göster ona
İzin zulüm değil ise dad eylegil istedi çün

YUNUS EMRE

SORAN OLMAZMI.

Yön yön sarılmışım ne yana baksam;
Sarılan olur da saran olmaz mı?
Kim bu yüzü çizen sanatkar ressam;
Geçip de aynaya,soran olmaz mı?

Bir parçacığım ben,bütüne hasret;
Zaman döne dursun,o güne hasret;
Ruhumsa zamanın üstüne hasret;
Ebediyet boyu bir an… Olmaz mı?



NECİP FAZIL

Dün.. bugün.. yarın..

Umut eder bir yanım.
Bu son degil,baslangıç
Biliyorum.
Yağmurun sesi anlatıyor bize herşeyi
Yüzümde bir tebessüm dinliyorum...
Bu acılar elbet biter
Hayat yine devam eder
Bekliyorum...
Neler neler gelir geçer
Herşey unutulur
Bir ümitle yeni bir gün başlar..
Gelsede son bahar
Hayat gülümsüyor akıp gidiyorken zaman
A yine bir gün baslar...
Yepyeni,umutlar...
Gelsede sonbahar...

ALINTI

Tek Hece

Var mı beni içinizde tanıyan?
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim.
Kalmasa da şöhretimi duymayan,
Kimliğimi tarif etmek zor benim...

Bülbül benim lisanımla ötüştü.
Bir gül için can evinden tutuştu.
Yüreğime Toroslar'dan çığ düştü.
Yangınımı söndürmedi kar benim...

Niceler sultandı, kraldı, şahtı.
Benimle değişti talihi bahtı,
Yerle bir eylerim tac ile tahtı,
Akıl almaz hünerlerim var benim...

Kamil iken cahil ettim alimi,
Vahşi iken yahşi ettim zalimi,
Yavuz iken zebun ettim Selim'i,
Her oyunu bozan gizli zor benim...

Yeryüzünde ben ürettim veremi.
Lokman Hekim bulamadı çaremi.
Aslı icin kül eyledim Kerem'i.
İbrahim'in atıldığı kor benim...

Sebep bazı Leyla, bazı Şirin'di.
Hatrım için yüce dağlar delindi.
Bilek gücüm Ferhat ile bilindi.
Kuvvet benim, kudret benim, fer benim...

İlahimle Mevlana'yı döndürdüm.
Yunus'umla öfkeleri dindirdim.
Günahımla çok ocaklar söndürdüm.
Mevla'danım, hayır benim, şer benim...

Kimsesizim hısmım da yok, hasmım da
Görünmezim cismim de yok, resmim de
Dil üzmezim, tek hece var ismimde
Barınağım gönül denen yer benim

Benim için yaratıldı Muhammed
Benim için yağdırıldı o rahmet
Evliyanın sözündeki muhabbet
Embiyanın yüzündeki nur benim

kimsesizim hısmımda yok hasmımda,
görünmezim cismimde yok resmimde,
dil üzmezim tek hece var ismimde,
barınağım gönül denen yer benim.

Cemal Safi
Gördükçe hal-i zarını Mahbub eder ihsan sana
Terket heva-yı ıyşını, lütfeylesin canan sana
Sarf etme zayi vaktini, vermez şifa seyran sana.
Ey derde derman isteyen, yetmez mi dert, derman sana.
Ey rahat-ı can isteyen, kurban olan candır sana.


ESAD ERBİLİ HAZRETLERİ

Yok Gibi Yaşamak

Sam,Girdap

Boğuk bir bakışın oluyor senin
Bir girdap derinliğinde kayboluyor gibiyim
Yok gibi yaşamak bu kalkıp kurtulmak gibi kalabalıktan
Durma bana türkü söyle Anadolu olsun
Susuz dudak gibi çatlak olsun
Karanfil gibi olsun kara çiçek gibi solgun yüzün
Durmadan akıyor kalbim ayaklarına bana karanlık bakma
Ağlıyorum bir karanlık karayel saçlarına
Çekme ülkemden nar yangını gözlerini
Beni bu kentten kurtar beni yalnız ko git beni
Arıyorum arıyorum o ilk çağ ırmaklarında sedef ellerini

Susmam seni ürkütmesin içimde çağlar var bilmelisin
Katı bir yalnızlık bu bilmelisin
Kaçmam kendimi bulmam ben senden yoksunum iyi bilmelisin.

Şu yalnızlık çıkmazında önümde niye sen varsın
Niye herşey bir anda kayıyor sen kayıyorsun
Kalbim niçin bu kadar yabancı sen niye yoksun
Bir sam yüklü geceleri içimden atamıyorum
Niye bunları bir anda unutamıyorum

Hadi tut elimden gök gibi ölü kadar yalnızım.
.
ERDEM BEYAZIT

EFENDİM.

Alemler yaratıldı hürmetine Efendim
Melek insan hayrandır sünnetine Efendim

Sen habib-i hüdasın, mislin ve benzerin yok
Ne kadar şefkatlisin ümmetine Efendim

Adalet ve hürriyet seninle kemal buldu
Bir kıl dahi geçmedi zimmetine Efendim

Nice gözler vardır ki daha dünyada erdi
Gülcemalini görmek nimetine Efendim

Padişahlar kölendir, benim aklım ermiyor
Senden uzak insanın cinnetine Efendim

Alemde Bilal olmak herkesin kârı değil
Aklı olanlar koşar minnetine Efendim

Yüzün gülzar-ı cennet, nazarın kalbe şifa
Sensin tabib beşerin illetine Efendim

Yüce Allah katında şanın o kadar büyük
Gönderildin İbrahim milletine Efendim

Kimki seni tanımaz, sana bende olmazsa
Bir nihayet yok onun zilletine Efendim

Alemlere rahmetsin, müjdelerle geldin sen
Güvercin kanat gerdi hicretine Efendim

Vasfından aciz diller hiç bir söz kâfi değil
Şanına şerefine izzetine Efendim

Hep gıpta etmekteyim seni gören gözler
Nasıl doydu vuslatın lezzetine Efendim

Sendeki güzel sabrı hiç kimseler bilmedi
Gülüp geçtin kavminin hiddetine Efendim

Şu Necati hakirin derdi başından aşkın
Dayanamaz hasretin şiddetine Efendim

Taif’te ve Uhud’da bir lahza sarsılmadın
Hep güvendin Allah’ın kudretine Efendim

Gönlün göklerden geniş, ay nuruna pervane
Cebrail vezir senin devletine Efendim

Aşkına yanan kula artık mahzun olmak yok
Gark eder hazreti Hakk rahmetine Efendim

Seni bilmeyen kişi şu büyülü dünyanın
Niye katlanır bilmem zahmetine Efendim

Nebiler sana müştak yarın bu güzel ümmet
Kuşlar gibi koşacak Ahmed’ine Efendim

MUSTAFA NECATİ BURSALI

GURBETTEN SILAYA

Gurbetten sılaya dönersin diye,
Yollar taş döşendi, gelmedin niye,
Gönlümde umutlar, goncaya durdu.
Gelirde seversin, koklarsın diye..

Takvimler eridi, bir hayal gibi,
Rüyalar karardı, kâbuslar gibi,
Dizlerim tutmuyor, sakatlar gibi,
Bekledim elimden, tutarsın diye.

Feryadım, figanım, yükselir arşa,
Kaderde yazılan, gelirmiş başa,
Sevda gelir ise, bakmaz ki yaşa,
Zamana direndim, gelirsin diye.

Gözümden akacak, kalmadı yaşım,
Bağrıma basacak, soğuk bir taşım,
Uğruna fedadır, şu dertli başım,
Sunmuşum yoluna, alırsın diye.

Görün ey sevgili, sabrım kalmadı,
Seni çok özledim, vuslat olmadı,
Nedir bu inadın, kinin sönmedi,
Bana zulmetmeyi, istersin niye?

Affet isyanımı, bağışla beni,
Her şeye sahipsin, bilirim seni,
Bu kalbim senindir, gel al yerini,
Kimseyi almadım, gelirsin diye.




NECDET EREM

O GELİYOR O.

yollara sular dökün,
bahçelere müjdeler edin,
bahar kokuları geliyor,
o geliyor, o
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz geliyor.

Yol verin, açılın, savulun.
Beri durun, beri.
Yüzü apaydınlık, akpak,
bastığı yeri ardında gündüzler gibi bırakarak
O geliyor, o.
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz geliyor.

Gökler yeryüzünü kapladı, örttü bir anda.
Bir anda dört yanı misk gibi bir koku sardı.
Bir anda bir velvele, bir kıyamet koptu cihanda.
O geliyor, o.
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz geliyor.

Bir anda can geldi bağlara, bağlar ışıdı.
Bir anda açıldı baktı bağlara gözler.
Bir anda bizde ne gam kaldı, ne dert kaldı, ne keder.
O geliyor, o.
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz geliyor.

Yayından fırladı ok.
Hedefe ha vardı, ha varacak.
Bahçeler selama durdu.
Selviler ayağa kalktı.
Çayır çimen yollara düştü.
İşte konca, ata binmiş geliyor.
Biz ne duruyoruz,
O geliyor, o.
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz geliyor.

Sen bizim yöremize gelirsen göreceksin, ey YAR,
Huyumuz sadece susmak olmuş bizim, susmak.
Senin güzel gözlerinçin işte canım pusuda.
Rahatım kaçtı benim,
geceleri uykum kalmadı gitti ama,
bak işte o güzel günler yola çıkmış geliyor



MEVLANA CELALEDDİN RUMİ

Dost Dost Diye Nicesine Sarıldım

Dost Dost Diye Nicesine Sarıldım
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Beyhude Dolandım Boşa Yoruldum
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır

Nice Güzellere Bağlandım Kaldım
Ne Bir Vefa Gördüm Ne Faydalandım
Her Türlü İsteğim Topraktan Aldım
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır

Koyun Verdi Kuzu Verdi Süt Verdi
Yemek Verdi Ekmek Verdi Et Verdi
Kazma İle Dövmeyince Kıt Verdi
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır

Ademden Bu Deme Neslim Getirdi
Bana Türlü Türlü Meyva Yetirdi
Her Gün Beni Tepesinde Götürdü
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır

Karnın Yardım Kazma İle Bel İle
Yüzün Yırttım Tırnak İle El İle
Yine Beni Karşıladı Gül İle
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır

İşkence Yaptıkça Bana Gülerdi
Bunda Yalan Yoktur Herkesler Gördü
Bir Çekirdek Verdim Dört Bostan Verdi
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır

Havaya Bakarsam Hava Alırım
Toprağa Bakarsam Dua Alırım
Topraktan Ayrılsam Nerde Kalırım
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır

Dileğin Varsa İste Allahtan
Almak İçin Uzak Gitme Topraktan
Cömertlik Toprağa Verilmiş Haktan
Benim Sadik Yarim Kara Topraktır

Hakikat Ararsan Açık Bir Nokta
Allah Kula Yakın Kul Da Allaha
Hakkın Gizli Hazinesi Kara Toprakta
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır

Bütün Kusurlarımı Toprak Gizliyor
Merhem Çalıp Yaralarım Düzlüyor
Kolun Açmış Yollarımı Gözlüyor
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır

Her Kim Ki Olursa Bu Sırra Mazhar
Dünyaya Bırakır Ölmez Bir Eser
Gün Gelir Veyselin Bağrına Basar
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır

V. Şatıroğlu

Sığmadı bu sevdan, sığmadı yâ Rab!..

Âlemin döndüğü garip başıma;
Sığmadı bu sevdan, sığmadı yâ Rab!..
Bir ömrü öğüten bu gözyaşıma;
Sığmadı bu sevdan, sığmadı yâ Rab!..

Bu nasıl cezbedir, bu nasıl neşe;
Pervâne gönlümü çektin ateşe!..
İdrâke, iz’âna, hayale, düşe;
Sığmadı bu sevdan, sığmadı yâ Rab!..

Müptelâ olmuşum mecburum Sana;
Sen saldın bu odu, bu yanmış cana!..
Zikrinle devreden, dolan cihana;
Sığmadı bu sevdan, sığmadı yâ Rab!..

Yön verdin, yol açtın her bir âleme;
Sen yazdın bu ömrü levh u kaleme!..
Ne fikre, ne hisse, ne de ilhama;
Sığmadı bu sevdan sığmadı yâ Rab!..


Sıdk ile bu nefsi satmışım Sana;
Kerem kıl bu yolda rahmet et bana!..
Bu toprak bedene, nur olan cana;
Sığmadı bu sevdan, sığmadı yâ Rab!..

Hikmetin dert kattı bu ince gama;
Mârifet bağında girdim ihrama!..
Ölçüye, usûle, norma, nizama;
Sığmadı bu sevdan, sığmadı yâ Rab!..


RIFAT ARAZ

BİR VAHŞİ KUŞ OLSAYDI GÖNÜL

Âşiyân-ı murg-i dil zülf-i perîşânundadur
Kanda olsam ey perî gönlüm senün yanundadur

Aşk derdiyle hoşem el çek ‘ilâcumdan tabîb
Kılma dermân kim helâküm zehri dermânundadur

Çekme dâmen nâz idüp üftâdelerden vehm kıl
Göklere açılmasun eller ki dâmânundadur

Mest-i hâb-ı nâz ol cem’it dil-i sad-pâremi
Kim anun her pâresi bir nevk-i müjgânundadur

Bes ki hicrânundadur hâsiyyet-i kat’i- hayât
Ol hayât ehline hayrânem ki hicrânundadur

Ey Fuzûlî şem’-veş mutlak açılmaz yanmadın
Tâblar kim sünbülinden rişte-i cânundadur

FUZULİ

BİR VAHŞİ KUŞ OLSAYDI GÖNÜL


Bir vahşi kuş olsaydı gönül, yuvası darma dağın saçındadır
Nerde olursam olayım ey peri, gönlüm senin yanındadır.

Aşk derdinden mutluyum dermanımdan el çek tabib
İyileştirme beni sakın, senin dermanındadır beni yok eden zehir.

Utanıp çekme eteklerini aşka düşenlerin ellerinden, kendine dikkat et
Boşalıp göklere açılmasın eller, eteğinin kenarından tutarak.

Paramparça kalbimin kırık parçaları kirpiklerinin mızrak uçlarında delinmiş yatar
Kendi güzelliğinle sarhoş olup uykuya yat, kalbimin tamiri senin gözlerinin kapanmasındadır.

Senden ayrılmak ölümdür sevgili, yaşamın kendi bitişidir
Senden uzakta uzun süre yaşayan başkaları beni hayrete düşürür.

Ey Fuzûlî, kurtuluşu ümit edemezsin, aşk aleviyle bir kandil gibi yanmaksızın
Senin ruhunun fitili sevgilinin sümbül lülesi gibi bükülüdür.


Çeviren: Vehbi Taşar

Yok Gibi Yaşamak

Boğuk bir bakışın oluyor senin
Bir girdap derinliğinde kayboluyor gibiyim
Yok gibi yaşamak bu kalkıp kurtulmak gibi kalabalıktan
Durma bana türkü söyle Anadolu olsun
Susuz dudak gibi çatlak olsun
Karanfil gibi olsun kara çiçek gibi solgun yüzün
Durmadan akıyor kalbim ayaklarına bana karanlık bakma
Ağlıyorum bir karanlık karayel saçlarına
Çekme ülkemden nar yangını gözlerini
Beni bu kentten kurtar beni yalnız ko git beni
Arıyorum arıyorum o ilk çağ ırmaklarında sedef ellerini

Susmam seni ürkütmesin içimde çağlar var bilmelisin
Katı bir yalnızlık bu bilmelisin
Kaçmam kendimi bulmam ben senden yoksunum iyi bilmelisin.

Şu yalnızlık çıkmazında önümde niye sen varsın
Niye herşey bir anda kayıyor sen kayıyorsun
Kalbim niçin bu kadar yabancı sen niye yoksun
Bir sam yüklü geceleri içimden atamıyorum
Niye bunları bir anda unutamıyorum

Hadi tut elimden gök gibi ölü kadar yalnızım.
Erdem Beyazit

Zaman sensizlik saat;

Zaman sensizlik saat:yalnızlığı "SEN" geçiyor..
Her hecesi "SEN"kokan özlemler biriktiriyorum içimde
Ve gözlerime sığınmış,yüreğime saklanmış sensizliğim..
Yalnızlık değil çığlığım,yokluğun sebebim..
Oysa ben varlığının sesiyim,yokluğunun hüznüyüm.
Ve sana adanmış özlemlerin en kuytusuyum..
Ah bu uzaklar..Sana beni bana seni uzak eyleyen yollar..
Tükenmiyor bu yokluklar..
Benki..Yanındayken bilesana özlem dolu,yüreğine tutsağım.
Gel " Aşk-ı yar" eylediğim
SENsizliğe alışmak yerine,SENli zamanda yok olmayı istiyorum
Şimdiki zamana uyarlamak istiyorumSENi
Ve özlemin varlığında anlam olsun istiyorum
Ve SENi yaşayan benliğime..
Saat yalnızlığı SEN geçiyor...Lakin:
Yüreğine uzak düşen yüreğim,SENi yazıyor zamana..
Zamanki SENsiz bir asır..SENinle bir an bana..
VE ben.. Özledim çok Özledim..!
Alıntı.
Coşmuş deli gönlüm yine mestâne gibi,
Neşveyle dolup taşmada peymâne gibi,
Sevdâdan sevdâya atar kendini hep;
Umrunda değil yansa da pervâne gibi...

Demek sen salına salına bensiz gidiyorsun ey canımın canı

Demek sen salına salına bensiz gidiyorsun ey canımın canı
Ey dostların canına can katan
Gül bahçesine böyle bensiz gitme, istemem.
Sen benimle beraberken
Hem bu dünya güzel bana, hem o dünya güzel.
İstemem, bensiz kalma bu dünyada sen.
O dünyaya bensiz gitme, istemem
Onlar sadece aşk diyorlar sana
Oysa aşk sultanımsın sen benim.
Ey, hiç kimsenin düşüne sığmayan dost,
Bensiz gitme, istemem.



MEVLANA'DAN ŞEMS'E

Mahşer

Ey,ömrün pençesin de kıvranan, Aciz insan,
Canın tenden çıkacak, ecel geldiği zaman,
Ruhun, bir kuş misali, uçacak tâ göklere,
Dimdik duran bedemin, yıkılacak yerlere.......

Tek maddeden vücudun, kalacak topraklarda,
Bir gün geleek o da, çürüyecek mezarda,
Senden eser kalacak, yırtılacak kefenin,
Topraklarda sürünen, kemikten iskeletin..........

Sonra bir gün gelecek, karışacak topraklar,
Mezarlardan çıkacak eller, kollar, bacaklar,
El-ayak bir tarafta, kafa-gvde bir yanda,
Kalkın diye yüce ses, haykırınca o anda.......

Dağlar-taşlar yıkılıp, dökülecek yerlere,
Gökler bir bir inip de, kapanacak secdeye,
Göz açıp kapayınca dikilecek vücutlar,
Sonra gelip vücuda tek tek girecek ruhlar....

Bir mahşer ki, orada toplancak mahlukat,
Haykırınca yüce ses, parlayacak hakikat,
Kızgın güne altında, toplananlar yanacak,
Bir gölge bulmak için dört bir yana koşacak...

Kimi feryad edecek, kimisi inleyecek,
Haykıracak göklere, göz yaşları dökecek,
Ana-baba.kardeş hep ayrılıp gidecekler,
Birleşebilmek için mahşeri gezecekler....

Haşir-neşir olurken, dualar yapılacak,
Kalkıp titreyen eller, Allah'a yalvaracak,
Bir mahkeme kurulup, tartılacak günahlar,
Öyle bir mahkeme ki, orada şahit uzuvlar....

Kaş- göz, kulak, dillenip konuşacak,
İşlediğin amelî, uzuvların sayacak,
Fayda yoktur o an da, kimsenin hiç kimseye,
Kimi cennete girer, kimisi cehenneme....

Cehenneme girenler, ateşlerde yanacak,
O ateş ki, odunu taş ve insan olacak,
Yanıp-yanıp kül olsa, yeniden dirilecek,
İşlediği günahın cezasını çekecek.........

Cennete girenlerse, Allah'a kavuşacak,
Zevk ve sefa içinde, ebedi yaşayacak,
Düşün.!!! Ey Aciz insan, sana canı kim verdi,
DÜŞÜN:!!! Bİr an olsun düşün o MUHTEŞEM MAHŞERİ.
Alıntı.

kim ki sevgili

kim ki sevgili
seven mi
sevilen mi
kara sevdadan ölen mi?

kim ki sevgili
acıtan hüzün veren mi
kahkahalara boğup
neşe veren mi?

kim ki sevgili
seni görünce çılgına dönen
sensiz yapamayan mı
görmeye tahammül edemeyip
senle hiç olmak istemeyen mi?

kim ki sevgili
hayallerine umut bağlayıp
gece gündüz rüyalarında gören mi
uzaklığı sorun edip
senle olduğunda zorlanan mı ?

kim ki sevgili
yüreklere sızı veren
tenleri kor eden mi
aşkından ölümü seçen
aşkından vazgeçen mi ?

kim ki sevgili
ruhları dinlendiren
gönülleri neşelendiren mi
terk etmeyen
incitmeyen mi?

kim ki sevgili
sevgilim diyebildiğin
sevgilim diyebilen mi
sohbet edip dertleşen
sessizliğe bürünen mi ?

kim ki ?
Hala muamma değil mi?
Kim?
giden mi
kalan mı ?
Alıntı.

Hadi git

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

Git de şen şakrak geçen günlerine gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar.

Mademki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.

Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.

Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
Oysaki hep yedekte, hep elde var saymıştın.

Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
Zannetme ki, pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

Sanma ki fasl-ı bahar geldiğim gibi gitmez,
Sanma ki hüsranını görmeye ömrüm yetmez.

Her darbene tahammül edecektir bedenim,
Gururum mani olur perişanıma benim.

Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.

Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!

Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm!
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

Korkulu düşlerimi yorumdan kaçırıyorum;
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum!

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git! ...

CEMAL SAFİ

Affetmiyorum

Siyaha büründürenleri
Gözyaşımı döktürenleri
Yüreğimi öldürenleri
Ben affetmiyorum

Düşmanımı güldürenleri
Beni deliye döndürenleri
Güneşimi söndürenleri
Ben affetmiyorum

Yüreğimi ezenleri
Benden özür dileyenleri
Kapım önünde bekleyenleri
Ben affetmiyorum

Sevgiyi aşkı satanları
Aşkla oyun oynayanları
Gül yüzümü solduranları
Ben affetmiyorum


Ülkü Sarıoğlu

Seni affetmiyorum!

Keşkeler unutmadan gecikmiş eyvahını
Karşıma çıkma sakın.Seni affetmiyorum.
Sonu mutsuz bir düşün sahipsiz günahını
Üstüme yıkma sakın.Seni affetmiyorum.

Ne ismimi hatırla hayalleri anarak
Ne bir pişmanlık hisset için için yanarak.
Ne de belki gün gelir kavuşuruz sanarak
Hasretten bıkma sakın.Seni affetmiyorum.

Hem ne verdim ki sana boş bir hülya dışında
Elbet yaz olmalıydı bazen ömrün kışında.
Ama akşam inerken güne her bakışında
Aşka acıkma sakın.Seni affetmiyorum.

İhanet toprağından kırgın umutlar biçip
Vazgeçiş ırmağından hiç ıslanmadan geçip
Kurşuna dizmek için en masum düşü seçip
Alnına sıkma sakın...Seni affetmiyorum.

aLıntı

NURLARA SARIL NURLARA

Gaflete dalma ey gönül.
NURLARA SARIL NURLARA.
Daim hakkı rehber eyle.
NURLARA SARIL NURLARA.


Varma namert kapısına.
Kanma dünya tapusuna.
Yönel, Hakkın yapısına.
NURLARA SARIL NURLARA.


Bu dünya geçici, fani.
Hayat kısa, ölüm ani.
Ömür geçer, dostlar hani?
NURLARA SARIL NURLARA.


Şeytanlar götürür nara,
Levhiyata ve ağyara.
Sığınmalı gerçek Yâr’a.
NURLARA SARIL NURLARA.


Nefis zincirini kırıp,
Hicap örtüsünü örtüp,
Gaflet perdesini yırtıp,
NURLARA SARIL NURLARA.


Hasenatı yakar gıybet.
Sahibini ezer haset.
Evvel hizmet, ahir hizmet.
NURLARA SARIL NURLARA.


Yanılmayan iz’an için,
Ol Hazret-i Kur’an için,
Tahkiki bir iman için,
NURLARA SARIL NURLARA.


Nefis cümleden süflisi,
Vazife de en ulvisi,
Laf-u güzaftır gerisi.
NURLARA SARIL NURLARA.



Dalma, dünya sefasına.
Katlan cevr-u cefasına.
Şükret türlü belasına,
NURLARA SARIL NURLARA.


Ahir zaman, hüsran dolu.
Elem. keder, hicran dolu.
En müstakim Kur’an yolu
NURLARA SARIL NURLARA.


Hep ol hakikat dâisi.
Tam muhabbet fedaisi.
Husumet, huzur manisi.
NURLARA SARIL NURLARA


Menek, kapılma gurura.
Sığın, yıkılmaz bu sura.
Kavuşmak için huzura,
NURLARA SARIL NURLARA.



Abdulkadir Menek

Keşkelerde Aradık Seni Ya Rasulallah..

Keşkelerde Aradık Seni Ya Rasulallah
Keşke perdesinden yalvardık hep
Keşke seni görebilseydik dedik,
Keşke sen yürüyün Cihad a dediğinde
Bir Hanzalada biz olsaydık arkandan koşan
Tebliğ Vazifesi dediğinde kendinden geçip
Vazife ye Feda dır başım diyen bir Musab da biz olabilseydik
Ebu cehil ler sana sataşırken
DOKUNMAYIN YEĞENİME DİYEN BİR HAMZA da
Biz olabilseydik dedik...
Sana bişey olacak diye korku içinde yaşayan
Annelerin Annesi bir FATIMA da biz olabilseydik dedik
Sana İnanmayanlara göz açtırmayan
İslamın Komutanı Allahın Kılıcı lakabını alan
Bir Halid Bin Velid de biz olabilseydik
Sana köle olmaya gelen
Babası ve Amcası Onu İstedğinde
İstersen gidebilirsin Bababnla,
İstersende kalabilirsin benle dediğin
Yüreği Yerinden Fırlayacak gibi Olan
Ben seninle Kalmak İstiyorum Diye haykıran
Ve Hicr Denilen yere Çıkartıp
ZEYD Benim Oğlumdur,benim mirascımdır
Bende onun Mirascısıyım dediğin
Sadık oğul OLabilseydik Dedik...
Kimse Yokken Yanında
Mağarada bile seninle olan
Sıddıkların Sıddık ı ,senden sonra insanların en üstünü
Rahmanın Övgüsüne Nail olan bir EBU BEKİR de
Biz olabilseydik Keşke dedik...
Sevgini merak edip Sana " beni nasıl seviyorsun Ey Allah ın Rasulu"
Dediğinde cevapların en güzelini Alan
Sorusunun cevabı "Kör Düğüm Gibi"olan
Bir AİŞE de biz olabilseydik dedik....


:Hasan ÇUHADAR

Yattığım Kaya

Bu akşam o kadar durgun ki sular
Gömül benim gibi kedere diyor.
İçimde maziden kalma duygular
Ağla geri gelmez günlere diyor.

Ey gönül, gidenden ümidini kes!
Kaçan bir hayale benziyor herkes,
Sanki kulağıma gaipten bir ses
Buluşmalar kaldı mahşere diyor.

Enginden engine koşarken rüzgar,
Bende bir yolculuk heyecanı var...
Yattığım kayaya çarpan dalgalar
Çıkıver bir sonsuz sefere diyor.


Necip Fazıl Kısakurek

30 Ekim 2009 Cuma

Eğer Sana Yar Olayım Diyorsan!...

Eğer sana yar olayım diyorsan
Beş vakit farzını kıl karagözlüm
Sende benim gibi binamaz isen
Var git cehennemde yan karagözlüm


Müslümanlık kıldan ince bir yoldur
Eğer ki sorarsan nimeti boldur
Sabah namazında nefsini öldür
Yönünü cennete döndür karagözlüm


Bir temizce abdest aldığın zaman
Dininin kadrini bildiğin zaman
Öğle namazını kıldığın zaman
Bütün tamam olur karagözlüm


Geçirme elinden gençlik fırsatın
Elinden devleti geçirme sakın
Akşam namazını geçirme sakın
Dünya güzelisin sen karagözlüm


(Ruhsati)Korkumda olduğun zaman
Yalnız kabire girdiğin zaman
Yatsı namazını kıldığın zama
Sana can kurban karagözlüm
Alıntı.
Amelsiz cenneti istemek ,günahlardan bir günahtır.
Sebebsiz,şefaat beklemek ,bir nevi aldanmaktır.
İtaat edilmeyen zattan,rahmet dilemek ise,
Cehalet ve ahmaklıktır...

29 Ekim 2009 Perşembe

Efendim'e (s.a.v.

Canların cananı nebi, aleme rahmet geldin,
Derman olup derdime bakar mısın EFENDİM,
Övülmüşsün ezelden, kalplere şefkat geldin,
Hasretinle bu gönlü yakar mısın EFENDİM..

Gönüller mahzun sensiz, sensiz yüzler gülmüyor,
Rüyada bile olsa bayrama gel EFENDİM,
Ümmetin ağlar sensiz, sensiz figan durmuyor,
Biçare gönlümüze seyrana gel EFENDİM..

Hicran ile yakma Yâr, bize vuslat ile gel,
Cemalin seyredelim, müjdeyle gel EFENDİM,
Sana güller derelim, güller koklamaya gel,
Arzuhal günü olsun, görmeye gel EFENDİM..

Aşkınla gönüllere çağlayıver Sultanım,
Sensizlikten harabe güllere gül EFENDİM,
Ravzadan selamını yollayıver Sultanım,
Sana gelen yollardan muştuyla gel EFENDİM..

Güllerin Sultanına kainat kurban olur,
Sana kurban olur mu bu can, sana EFENDİM,
Rahman’ın melekleri, gülünce, hayran olur,
Bir tebessümünü bu can görür mü EFENDİM..

Kainat üzerinde rahmet olmaya geldin,
Yağmur olup gönlüme yağar mısın EFENDİM,
Rabb’in Habibi sen ki AHMED olmaya geldin,
Nehir olup gönlüme akar mısın EFENDİM..

Aciz kaldım övmeye, gülyüzlü efendimi,
Bu nameyi selamla yolluyorum EFENDİM,
Efendim, bendideyim, çözmeye gel bendimi,
İzin ver ravzana koşup geleyim EFENDİM..

MUHAMMED MUSTAFA’sın, böyle buyurmuş HANNAN,
Gözyaşımı silmeye gelir misin EFENDİM,
Resulü Kibriyasın, nurunu övmüş MENNAN,
Kıtmirin olamam Yâr, eyler misin EFENDİM..

Enbiyalar Sultanı! Makam-ı Mahmud senin,
İntizar edenlere vuslat var mı EFENDİM,
Evliyalar hakanı! Kevser ummanı senin,
Ummanından bir damla murad var mı EFENDİM..

Aşıkların gözyaşı, güllerin rüyası Yâr,
Yetimlerin babası, meded eyle EFENDİM,
Gecelerin güneşi, duha’nın süruru Yâr,
Ümmetinin amanı, buyur da gel EFENDİM….


Şair: muhammed menzilyar

Desinler diye...

Şu insan denilen, iki cinsiyet;
Bazen, şeytan ile kurar ünsiyet.
Namus, şeref, hayâ, edep, haysiyet,
Ne bulursa harcar.. Desinler diye...

Kimi var, öyle bir süsler ki sözü;
''Allah'' derken bile, reklamda gözü.
Kırk yılda bir kollar, iki öksüzü,
Ne cömert bir insan.. Desinler diye...

Kimi, iffetini koyar masaya;
Sattıkça doldurur, çelik kasaya,
Bir maymuncuk bulur, her tür yasaya,
Ne akıllı insan.. Desinler diye...

Kimi, şuuraltı, cinsel özürlü;
Dürüst evliliğe, kalbi mühürlü..
Kolyesi boynundan, çıkmaz bir türlü;
Ne çapkın bir erkek.. Desinler diye...

Kimi var, modanın dümen suyunda,
Teşhir hastalığı vardır huyunda.
Kimlik arar durur, etek boyunda;
Ne modern bir kadın.. Desinler diye...

Kimi, kırkbeşini devirmiş çoktan;
Bütçe delik deşik, anlamaz yoktan...
Kaşları kemandır, kirpikler oktan;
Aman ne hoş kadın.. Desinler diye...

Kimi, yaşlandıkça isyankâr olur,
Yılda bir çâreyi neşterde bulur.
Altmışlık cildini, gerdirir durur;
Hâlâ güzel kadın.. Desinler diye...

Kimi, beş yıldızlı salon züppesi;
Eğildikçe, yer süpürür cübbesi.
Kopacak gibidir, o kalın sesi;
Ne nâzik bir insan.. Desinler diye...

Kimi, gönül vermiş, güyâ bilime;
Beyni muhâliftir, aklı selime.
Ezberlemiş, birkaç yaban kelime;
Ne kültürlü insan.. Desinler diye...

Kimi, şöhret yapar, ilim vesîle,
Allah rızâsını, düşünmez bile..
Tepeden bakar ki, cümle câhile;
Ne âlim bir insan.. Desinler diye...

Kimi, iflâs etmiş, ahlâktan yana,
Politik virüsler, karışmış kana.
İhânet vız gelir, hatta vatana;
Siyaset cambazı.. Desinler diye...

Kimi, kıyâmeti, almaz nazara;
Râzı olmaz taştan, normal mezara.
Mermer ısmarlatır, türlü pazara;
Ne büyük adammış.. Desinler diye...

Daha kimler var ki; saymakla bitmez
Hiçbirine, doğru kelâm, kâr etmez.
Gaflet kapısından, ölse de gitmez;
Son nefeste bile, Desinler diye...

CENGİZ NUMANOĞLU

YOLLARIN SONU

Bilir misin hancı, bugüne kadar
Hanından kaç yolcu çıktı bu yola?
Sıladan gurbete giden yolcular
Kaç damla gözyaşı döktü bu yola?

Getirmeden bu yolların sonunu
Kaç yolcu son durak yaptı hanını?
Kaç yolcu bu yolda verdi canını?
Ecel kaç yolcuyu çekti bu yola?

Ben bilmedim gitti, n'olur sen söyle
Bu yollar kararsız uzar mı böyle?
Yâr için ah çekip karşıki köyde
Hangi göz, kaç sene baktı bu yola?

Akar bir oluktan beş dağın karı
Demişler adına 'hasret pınarı'
Şu mezarı gölgeleyen çınarı
Kimin için, kimler dikti bu yola?

Kaç âşık bu yolda zaman eritti?
Kaç yorgun hanında terin kuruttu?
Bu taşlı yol kaç çarığı çürüttü?
Kaç topuğun kanı aktı bu yola?

Yollar kıvrım kıvrım, dağlar sıralı
Düşünürüm, yollar beni yoralı.
Kaç ceylan iniyor böğrü yaralı,
Her gecenin seher vakti bu yola?


Abdurrahim Karakoç

HAYAL LİMANINDA DEMİRLEYEN YELKENLİYE

bilseydin;baharımdı seni bana getiren
bir vedaya ağlayan içli melekler gibi
anlasaydım,ülkemden hazineler götüren
her bakışı öteden birini bekler gibi

üşüdüğüm sahrada bu deniz sanki serap
hep aynı dakikada dönüp duruyor zaman
O'nsuzlukta dermanım değil,dermanım da harap
ey uyuyan yelkenli,ateşte sen de yan

tahtını en büyülü divanında bulmalı
açılmalı sonsuzluk sularında engine
fırtınalar kopsada,umudumuz olmalı
limanları boyarken gökkuşağı rengine

yapayalnız kalıyor O'nsuz kumlarda köpük
O'nunla damla damla kuruyor masum deniz
batırır en devasa gemiyi bile bu yük
ardında birer birer soluyor düşlerimiz

bilseydin;yakınında soluklanan çiçeğin
izlerine mahpustur çatlayan dudaklarım
ayinimiz sürecek o büyük vakte değin
hatırası köz olsa,yüreğimde saklarım.

Nurullah Genç

Kur'ân'a sorsaydın eğer..

Önce, İnsan kimliğini alırdın,
Sonra, İrfan adresini bulurdun,
Ve Allah'ın, hâlifesi olurdun;
Kendini.. Kur'ân'a sorsaydın eğer..

Hâkk dîni'ne, hurâfeler katmazdın,
Zanlarla hükmetmez, küfre batmazdın,
Dünya için, âhireti satmazdın,
İslâm'ı.. Kur'ân'a sorsaydın eğer..

Kalbin kararmazdı, öfkeyle kinle,
Savaşırdın.. Önce, kendi cehlinle.
Alay eder miydin, bu Yüce Dîn'le,
Haddini.. Kur'ân'a sorsaydın eğer?

Yıllarca ecdâdı suçladın durdun,
Geri kalmışlığı, İslâm'a yordun.
Oysa ki; en önde, sen koşuyordun;
Ahlâkı.. Kur'ân'a sorsaydın eğer...

Öyle bir mîras ki, bu toprak sana;
Borçlusun, dökülen her damla kana.
İflâs eder miydin, edepten yana;
Vefâyı.. Kur'ân'a sorsaydın eğer?

Hele gör.. O cimri, zengin kimseyi;
Korkar fakirlikten, sıkar keseyi..
Bilirdin.. Vereni bu vesveseyi;
Şeytanı.. Kur'ân'a sorsaydın eğer...

Evlât yetiştirdin, bin türlü nazla,
Hiç tanıştırmadın, oruç, namazla,
Yine bakar mıydın, mâziye hazla;
Vebâli.. Kur'ân'a sorsaydın eğer?

Asık çehrelerde, endişe hüzün,
En yakın dostuna, geçmiyor sözün.
Gülmez olur muydu, o güzel yüzün;
Sevgiyi.. Kur'ân'a sorsaydın eğer?

Söndükçe gün be gün, Allah inancı,
Özünde başladı, bir büyük sancı.
Olur muydu, ana, oğul yabancı;
Saygıyı.. Kur'ân'a sorsaydın eğer?

Emâneti hiç vermedin ehline,
Bedenler bulandı, rüşvet zehrine
Düşer miydin, bu hüsrâna sen yine;
Ehlini.. Kur'ân'a sorsaydın eğer?

Nefsine kul oldun, servette malda,
İçkide, zinâda, kumarda, falda.
Bu haram meyveler, kalırdı dalda;
Cenneti.. Kur'ân'a sorsaydın eğer...

Bir nefesin bile, hesabı çetin,
Ya hesabı nedir.. Bunca nîmetin?
Vallahi kalmazdı, zerre gafletin;
Mîzânı.. Kur'ân'a sorsaydın eğer...

Her musîbet.. Aslında bir îkazdı,
Görmedin mi? Nefsin, verdikçe azdı.
Bu servet gemisi, yoksa batmazdı;
Zekâtı.. Kur'ân'a sorsaydın eğer...

Amelsiz ilimden, kime ne fayda!..
İlimsiz ameller, geçmiyor kayda.
Bulurdun... Ahlâka müşterek payda;
Resûl'ü.. Kur'ân'a sorsaydın eğer...

Bayramdan bayrama, secde etmekle,
''Kurtuldum'' diyorsan, hükmünü bekle,
Borcu siler miydin, bu iki çekle;
İbrâyı.. Kur'ân'a sorsaydın eğer?..

O cehennem dehşetine şaşardın,
O azâbı görmüş gibi yaşardın,
Secde secde, af peşinde koşardın;
Namazı.. Kur'ân'a sorsaydın eğer?

Şereftir, yücelten, dünyada ferdi,
Öpülen etekler, kime ne verdi?
Kullar sevmese de, Allah severdi;
Rütbeyi.. Kur'ân'a sorsaydın eğer?

Aynalara bakıp, telâş etmezdin,
Biten her gününle, sen de bitmezdin,
Dost'a böyle, elleri boş gitmezdin,
Ölümü.. Kur'ân'a sorsaydın eğer...

Bu felsefî serapları geçerdin,
Damlasına.. Ömrü bedel biçerdin,
Can suyunu, kaynağından içerdin;
Pınarı.. Kur'ân'a sorsaydın eğer...

Başka geçit vermez, bu yol, bu devrân;
İlle de, ille de, ille de Kur'ân.
Vallahi durmazdın, Sırat'ta bir an;
Kur'ân'ı.. Kur'ân'a sorsaydın eğer...

CENGİZ NUMANOĞLU

Hıçkırıklar

Saatler bitmiyor; yapayalnızım
Gülmek istiyorum, gülemiyorum
Sensiz olmak mıdır hep alın yazım
Bilmek istiyorum, bilemiyorum


Esirgedin nazlı, hilal kaşını
Harap ettin çiçek kokan başını
Yüreğime akan gözüm yaşını
Silmek istiyorum, silemiyorum


Sanki her şey efsaneydi, masaldı
Ayrılık ruhumu elimden aldı
Gözlerim yollara takılıp kaldı
Gelmek istiyorum, gelemiyorum


Göğüs germek için acılarıma
Titreyişlerime sancılarıma
Seni bir kez olsun avuçlarıma
Almak istiyorum, alamıyorum


Saçılan bir köpük olmak dilinde
Boğulmak saçının ince telinde
Sır gibi sonsuza değin kalbinde
Kalmak istiyorum, kalamıyorum


Unutuyor beni sırlı gözlerin
İçimde bir yara işliyor, derin
Kulakların, dudakların, ellerin
Olmak istiyorum, olamıyorum


Bölerek uykunu, rüyalarına
O kucak dolusu hülyalarına
Gece gündüz uçup aynalarına
Konmak istiyorum, konamıyorum


Deli gibi aşık olsa da güle
Kim acır çöllerde öten bülbüle
Bir gün alev alev yanıp ta küle
Dönmek istiyorum, dönemiyorum


Hıçkıra hıçkıra aglamaktansa
Başıma karalar bağlamaktansa
Bu yüreği her gün dağlamaktansa
Ölmek istiyorum, ölemiyorum.

NURULLAH GENÇ

Daha Kuran Ne Desin!

Ey insan! Yaşıyorken, hem de Kur'ân çağında;
Çırpınıp duruyorsun, cehâlet batağında.
Kalbin katı... Gözün kör... Başın kibir dağında
Kur'ân sana gel diyor, bak bendedir adresin,
Ey eşref-i mahlûkat! .. Daha Kur'ân ne desin! ..

Özgürce seçmen için, iki yoldan birini;
Apaçık bildiriyor, bütün ayetlerini.
Ya Peygamber, ya şeytan... Seç diyor rehberini;
Öyle seç ki; sırattan rüzgar gibi geçesin,
İlle şeytan diyorsan.. Daha Kur'ân ne desin! ..

Ya Cennet bahçesidir, ya ateştir o mezar,
Mekân var mı dünyada, öyle derin, öyle dar?
Hiçbir şey yakın değil, insana ölüm kadar.
Diyor ki; hesabı var, aldığın her nefesin;
Mezarlar konuşurken... Daha Kur'ân ne desin! ..

Malın, mülkün, şöhretin, dünyada herşeyin var;
Ya dünyadan Rabb'ine, götürecek neyin var?
Bana yeter diyorsan, şu üç günlük itibar;
Bir dördüncü gün var ki; çok çetindir bilesin,
Bunlar masal diyorsan.. Daha Kur'ân ne desin! ..

Âyet diyor ki; eğer, dağa inseydi Kur'ân;
Paramparça olurdu.. Dağ, Allah korkusundan.
Hangi insan durup da, ibret almaz ki bundan?
Sen ki, bir dağ yanında, ne kadar da cücesin,
Haddini bilmen için.. Daha Kur'ân ne desin! ..

O münezzeh ruhundan, ruh vermekle insana;
Erişilmez bir şeref, bahşetti Allah sana,
Ne kadar sevdiğini, buradan anlasana!
Sen ki; taparcasına, kendine kul kölesin,
Nefsini put yapana.. Daha Kur'ân ne desin! ..

Bir gün var ki; çok yakın, dağların yürüdüğü,
Göklerin, güneşleri önünde sürüdüğü,
Kâinatı toz duman, dehşetin bürüdüğü;
Kıyâmet senaryosu, oyun değil bilesin;
Hâlâ ürpermiyorsan.. Daha Kur'ân ne desin! ..

O büyük mahkemede, bütün diller susacak;
Konuşacak bu defa, göz, kulak, el, kol, bacak.
Uzuvlar birer birer, haramları kusacak;
Açılacak önünde, defterleri herkesin;
Kendine gelmen için.. Daha Kur'ân ne desin! ..

O gün, buyruk verenler, buyruğa baş eğecek,
Cehennem öfkesinden, köpürüp kükreyecek,
Ve doldun mu dedikçe, daha yok mu diyecek;
Yandıkça o deriler, değişecek bilesin;
Hâlâ secde yok ise.. Daha Kur'ân ne desin! ..

Gör ki, dünya sırtında, nice insan taşıyor;
Kimi yaşarken ölmüş, kimi ölmüş yaşıyor.
Kimi Arş-ı Âlâ'ya dolu dizgin koşuyor;
İşte Cennet.. İşte sen.. Gayret et ki giresin;
Ey! Eşref-i mahlûkat! .. Daha Kur'ân ne desin! ..



"Cengiz Numanoğlu"

Görelim Mevla Neyler

Hakk şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Arif anı seyreyler
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Sen Hakka tevekkül kıl
Teslim ol da rahat bul
Her işine razı ol
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Deme niçin şu şöyle
Yerindedir ol öyle
Bak sonunu seyreyle
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Her işleri fâyiktır
Birbirine layıktır
Neylerse muvâfıktır
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Bir işi murad etme
Olduysa inat etme
Haktandır o, redetme
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hiç kimseye hor bakma
İncitme, gönül yıkma
Sen, nefsine yan çıkma
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler


Ibrahim Hakki Erzurumi

Yüzünü çevirme bizden ne olur sultanım

Kapatıyorum gözlerimi
Ve seni düşünüyorum
Aklıma ilk öksüz oluşun geliyor efendim
İçimden babama
Bi kez de senin için sarılmak geliyor.

Her şey daha küçücükken senin için
Bir şahadet parmağına
İnen yağmurlar geliyor.

Her şey senin nuruna yaratılmışken
Senin bizim için ağladığın geceler geliyor aklıma
Gözlerim doluyor.

Efendim
Doğduğun gece
Gök yüzünde yıldız olmak isterdim
Miraç da bindiğin burak
Hira nur dağında
Bastığın toprak olmak isterdim
Yalnayak

Cananım
Biz en çok seni özlüyoruz buralarda
En çok sen ol istiyoruz yanımızda
Her gece seni görmek için kapıyoruz gözlerimizi
Ve ölüm bizi sana kavuştursun istiyoruz.

Yüreğimizi yemyeşil kıyafetlere boyamış
Hiç eksilmeyen bir özlemle
Seni bekliyoruz.

Sensizken buralarda
Senin gibi öksüzüz biz
Yorgunuz
Yorulmuşuz
Korkuyoruz sultanım
İçimiz hep sensizlik türküsü söylüyor.
Bitsin artık bu efendim
Gel ne olur rüyalarımıza

Sende neyi söylesek eksik
Neyi anlatsak kıyafetsiz
Ne kadar
Ne kadar anlatsak az.

Toplandığı zaman tüm alem mahşerde
Peygamberler bile şefaatini beklerken
Yüzünü çevirme bizden ne olur sultanım

Veysel karani gibi yollarına düşseydim.
Cemaline olmasa da hırkana yüzler sürseydik
Efendim
Ümmü mektun gibi
Gönül gözü ile bakıyoruz sana
Bu hasret kavurur bizi
Gel ne olur rüyalarımıza

Suçluyuz
Günahkarız
Biz bir ömer değiliz
Yada bir hamza
Ebu bekirin sıddıklığı kadar olmasa da
Tüm varlığımızla iman ederiz biz sana
Ne olur özletme bizi
Bir damla göz yaşının hatrına
Gel ne olur rüyalarımıza

Efendim
Saadet asrından olaysım da
Kapında kölen olaydım
Bilal olup ezanı ben okuyaydım
Hz.muhammed (s.a.v.) Rasurullah derken
Herkesi ağlataydım

Uhud da olaydım da hamza yerine ben vurulaydım
Hasan la hüseyin olup
Omzunda oynayaydım
Bedirde sancaktarın
Hayberde kaleyi düşüren komutanın olaydım
Taifde taşlanan yüzüne kalkan
Nuaym olup güldüreydim
Ukkaşa olup sırtına yüzler süreydim efendim
Gel
Gel ne olur rüyalarımıza

Erdal Aksöz.

NAMAZA MANİ İŞTE HAYIR YOKTUR

Namaz, dinin direği, müminin miracıdır
Hasta olan ruhların tesirli ilâcıdır

Namaz kılan, kurtarır yıkılmaktan dinini
Kılmayan kimseler de, nara atar kendini

Namaz, korur insanı, çirkin kötü her işten
Alıkoyar elbette yanlış yola gidişten

Karanlık gönüllere namaz nurlu ışıktır
Allah adamı olan namaza hep âşıktır

Ancak namaz kılanın kirli kalbi pak olur
Mahşerde herkes korkar, onun yüzü ak olur

Namaz, gölgelik olur, mahşerin sıcağında
Bir bebek gibi bizi korur hep kucağında

Namazdır müminleri birbirine bağlayan
Küskünü barıştıran, dostlukları sağlayan

Doğru namaz kılanın körelir kötü emeli
Namazla değer bulur diğer bütün ameli

Namaza mani olan işte bir hayır yoktur
Doğru namaz kılana müjdeler gayet çoktur

Namaz kılanlar bulur huzuru ve rahatı
Sanki bir şimşek gibi uçup gider Sıratı

İhlâsla namaz kılan, kavuşur her nimete
Hiç sıkıntı çekmeden doğru girer Cennete
Alıntı.

YUNUS EMRE-SEN

Sevenler için bir ‘sen’ vardır, siz değil, hep sen
Çoğulu sevmez aşık, tek sen’e bakar, ya sen?

Sen ne diye dönüp bir kere bakmazsın sen’e
Yüreğim açık kaldı haydi durma girsene.

Ala gözlüm, ben sana gitme kal, demedim mi?
Gidersen yanına beni de al, demedim mi?

Güvendiğin o dağlara karlar yağmadı mı?
Utandırıp başını yerlere eğmedi mi?

Nedir senin bu yaptığın sabır mı, inat mı?
Seni havada tutan ne? Bulut mu kanat mı?

Bulutsa, bulutlar gitti, gökte açtı güneş
Yokluğunda geçen zaman, koca bir asra eş.


Göçmen kuşlar bile kanatlandı, döndü geri
Bir sen dönmedin, dön artık güzel gözlü peri.

Bağındaki yeşil meyveler al olmadı mı?
Hak’tan sana ‘eşini bul’ emri gelmedi mi?

Bu böyle gitmez bir gün olur sesim kısılır,
Haydi dön diyemem diye korkarım çoktandır.

Ama elimden bir şey gelmez, yüzüm asılır,
Hak’ka teslim olur derim ki, ‘her şey Hak’tandır.’,

YUNUS EMRE

ZULMU ALKIŞLAYAMAM

Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!..
- Boğamazsın ki!
- Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?


Mehmet Akif Ersoy

AYNALAR YOLUMU KESTİ

Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
İste yakalandık, kelepçelendik!
Çıktınız umulmaz anda karsıma,
Başımın tokmağı indi başıma.

Suratımda her suç bir ayrı imza,
Benmişim kendime en büyük ceza!
Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme!
Acı, hapsettiğin sefil gölgeme!

Nur topu günlerin kanına girdim.
Kutsi emaneti yedim, bitirdim.
Doğmaz güneşlere bağlandı vade;
Dişlerinde, köpek nefsin, irade.

Günah, gunah, hasad yerinde demet;
Merhamet, sucumdan aşkın merhamet!
Olur mu, dünyaya indirsem kepenk:
Gözyaşı döksem, Nuh tufanına denk?

Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti.

NECİP FAZIL KISAKÜREK

YOLLAR

Varsın biraz da yollar çeksin benim cefamı
Artık verin çocuklar, artık verin asamı!.
Bir başka kâinata, bir başka yurda yol var;
Siz örtünün garipler siz örtünün abamı!
Yorgun düşüp uzandım altında asumanın;
Gölgende buldum ey dal bir anne ihtimamı.
Şahane manzaraydı dünya sınırlarında
Bir kubbenin rüku’u, bir zirvenin kıyamı.

Yükseklerinde ömrün dağlar, sular kovuklar:
Yükseklerin diliyle tekrar edin nidamı!
Dağlar lisana geldi, gökler lisana geldi;
Şerh oldu Mesnevi’den yıldız
Şerh oldu Mesnevi’den yıldızların kelamı.
Şeffaf mavinizden abdest alıp el açtım
Artık yakındayım, ey gökler, duyun duamı!

ARİF NİHAT ASYA

Elhamdülillah

Haktan gelen şerbeti içtik elhamdulillah
Şol kudret denizini geçtik elhamdulillah
Şol karşıki dağları meşeleri bağları
Sağlık safalık ile aştık elhamdulillah

Kuru idik yaş olduk kanatlandık kuş olduk
Birbirmize eş olduk uçtuk elhamdulillah
Vardığımız illere şol safa gönüllere
Halka tapduk manisin saçtık elhamdulillah

Beri gel barışalım yad isen bilişelim
Atımız eğerlendi estik elhamdulillah
İndik Rum'u kışladık çok hayır şer işledik
Uş bahar geldi geri göçtük elhamdulillah

Dirildik pınar olduk irkildik ırmak olduk
Artık denize dolduk taştık elhamdulillah
Taptuğun tapusuna kul olduk kapusuna
Yunus miskin çiğ idik piştik elhamdulillah


Yunus Emre

Ateşte Açan Gül..

Gönül eşiğinde boyun eğende,
Bakışların gözlerime değende,
Yalın kılıç bir aşk şahlanır bende,

Gül ateşte nasıl açar Efendim ?
Kul dediğin her dem naçar Efendim.

Beni ne ben,ne aynalar tanıyor,
Neresinden tutsam aklım kanıyor,
Toprak şerha şerha,gökler yanıyor,

Rüyalarım bile soldu Efendim.
İnsanlığım talan oldu Efendim.

Bilirim gün batmaz şefkât ülkende,
Bir sırlı uykuya dalsam gölgende,
Gariblerin hüznü mü var heybende,?

Her ne yana baksam gurbet Efendim.
Yollar tekin değil;medet Efendim..

Her gece çağırır kırk melâl beni,
Susuz kuyulardan çıkar al beni,
Huzur kokan bir sefere sal beni,

Koynumda verdiğin ferman Efendim.
Yakamı bıraksın zaman Efendim..

Ey bir özge muhabbetin âlimi,
Kimselere anlatamam halimi,
Sen bilirsin içimdeki zalimi,

Can öğütür değirmeni Efendim.
Tut elimden kaldır beni Efendim...

Servet Yüksel

Bensiz Gitme,İstemem..

Demek sen böyle salına salına bensiz gidiyorsun ey canımın canı.
Ey, dostlarının canına can katan,
Gül bahçesine böyle bensiz gitme istemem.

İstemem, ey gökkubbe, bensiz dönme
İstemem, ey ay, bensiz doğma.
İstemem, ey yeryüzü, bensiz durma
Bensiz geçme, ey zaman, istemem.

Sen benimle beraberken
Hem bu dünya güzel bana, hem o dünya güzel.
İstemem, bensiz kalma bu dünyada sen,
O dünyaya bensiz gitme, istemem.

İstemem, ey dizgin, bensiz at sürme.
İstemem, ey dil, bensiz okuma.
İstemem, ey göz, bensiz görme.
Bensiz uçup gitme, ey ruh, istemem.

Senin aydınlığındır aya ışığını veren geceleyin.
Ben bir geceyim, sen bir aysın madem,
Gökyüzünde bensiz gitme, istemem.

Gül sayesinde yanmaktan kurtulan dikene bak bir.
Sen gülsün, bense senin dikeninim madem,
Gül bahçesine bensiz gitme, istemem.

Senin gözün bende iken
Ben senin çevganın önündeyimdir.
Ne olur, öylece bak dur bana,
Bırakıp gitme beni, istemem.

O güzelle berabersen, sen ey neşe,
İstemem, sakın içme bensiz.
Hünkarın damına çıkarsan, ey bekçi,
Sakın bensiz çıkma, istemem

Bir şey yoksa bu yolda senden,
Bitik bu yola düşenlerin hali.
Ben senin izindeyim, ey izi görünmez dost,
Bensiz gitme, istemem.

Ne yazık bu yola bilmeden, rasgele girene!
Sen ey, gideceğim yolu bilen,
Sen ey yolumun ışığı, sen ey benim değneğim,
Bensiz gitme, istemem.

Onlar sadece aşk diyorlar sana,
Oysa aşk sultanımısın sen benim.
Ey, hiç kimsenin düşüne sığmayan dost,
Bensiz gitme, istemem.

Mevlana Celaleddin Rumi

HOŞ GELDİN

Bu şiirde hüzün yok
Bugün hüzün yok bize
Sultanlar sultanının doğduğu o geceyi, o benzersiz geceyi çoşkuyla anıyoruz
Aleme ervah, bugün bizimle beraberdiniz
Meleği ala beraberdir bizimle
Ve şimdi biz meleklerle diz dize

Rebiüevvel ayının onikinci gecesi, yer Mekke
Ebu Tâlib mahallesi Leyl çarşısı
Bir ev Abdulmuttalib’den oğlu Abdullah’a kalan
Bir hane şimdi Abdullah ‘da yok,karanlık ve Hz. Amine
Üflesen sönecek gibi yıldızlar
Ve beklenen bir var, O ...

Rebiüevvel ayının onikinci gecesi yıl 571
Nisan ayının yirmisi,günlerden Pazartesi
Ebu Talib mahallesinde saadetli bir ev, saadetli bir oda
Abdimenaf kızlarını andıran huriler dolaşıyor oda da
Birinin elinde cam bir kase var içi şerbet dolu ama sanki kar
Hadi al, bu içecek cennet tavıdır ,al ve iç

Bu sana Allah’ın ikramıdır.
Ve yudumlanıyor şerbet
Allah’ın adıyla
O anda beyaz bir kuş bembeyaz kanadıyla Hz Amine’nin sırtını sıvazlıyor
Ve beklenen biri var , O...

Rebiüevvel ayının onikinci gecesi
Vakit seher vakti, yıldızlara uzansan tutacaksın
Hele biri var ki küçücük bir dolunay sanki
Bu onun yıldızı, ve bir nur denizi, O’nun denizi
Semave vadisi sular altında
Çünkü O geliyor
Çekilen ve kuruyan Save gölü , sönen Mecusi ateşi
Çünkü O geliyor
Zincire vurulan şeytan göklerden kovuluyor
Kisra saraylarından çatırdılar geliyor, çünkü dünyaya O geliyor
Ve gökten inen üç melek ellerinde üç bayrak
Biri güneşin doğduğu yerde,biri battığı yerde güneşin
Diğeri Kabe’nin üzerinde müjdesini veriyor kainat güneşinin...
Bu muştunun ardından kat be kat semalardan boşalıyor melekler
Allah’ın rahmeti üzerine olsun ey Nebi...

Ve bir nur doğdu ayın ondördü gibi
O doğdu, kalplere sürur doğdu
Gerçek oldu annesinin rüyası
Hz.İbrahim’in duası kabul oldu
Yer de ve gökte övülecek şan doğdu
Ümmetinin göz nuru habibi zişan doğdu
Şimdi kaplasın onu bir ak bulut
Ve dolaştırsın melekler, doğuyu ve batıyı
Varlıklar onu birde suretiyle tanısın
Yusuf’u görüpte parmağını kesenler baksın bir kez O’na da yürekleri doğransın

Hoş geldin ey ledün ilminin sultanı
Kabe’nin canı,
Dertlilerin dermanı,
Hoş geldin ey cihanın padişahı !
Kur’an’nın sırrı
İrfan ehlinin şahı
Hoş geldin ey enbiyalar sultanı !
Cemal bahçesinin bülbülü
Kainatın nazlı gülü,
Hoş geldin...

Rebiüevvel ayının onikinci gecesi
Yirmibirinci yüzyıl
Olanca genişliği ile yeryüzü
Ve efendiler efendisi gönüllerde doğmaya devam ediyor...

Ey Nebi
Alemlere rahmet geldi
Sana sâlat ve selam
Efendimiz
Hoş geldin....




Dursun Ali Erzincanlı- Ensevgiliye 6

Leylimiz Nehar Olur

Sultanlara taç yakışır gedâ tacı neylesin
Kulum deyip lütfedersen kışımız bahar olur
Serde bunca belâ varken kim inayet eylesin
Eğer imdad eylemezsen gülistanlar hâr olur

Sinemde dağlı yaram var sanma şâd u handânım
Öyle bir hâle düştüm ki meded Şâh-ı devrânım
Akılımı bî-karar kıldın Sen’de benim dermanım
Kerem kılmazsan ilahî sekiz cennet nâr olur

Bir canı var gedaların fakirlik sermâyesi
Nazar eyle mücrimlere kullukları pâyesi
Başka bir şey istemezler bendelerin gâyesi
Muhabbetin lütfedersen Habibullah yâr olur

Meramını anlatamaz ahvalinden âr eder
Kimse bilmez tenhalarda gizli gizli zâr eder
İnsanlığın gam yükünü yüreğine bâr eder
Bir tebessüm lütfedersen leylimiz nehâr olur

Rahmetin gazaptan aşkın rahmetini isterim
Mağfiret Sen’in şanındır beraatımı isterim
Ümidimsin muradımsın Sen’i Sen’den isterim
Nazar kılarsan İlahî kullar bahtiyar olur

Muhammed Adnan Kızıloğlu

Necip Fazıl Kısakürek'ten kısa kısa...

Affet
Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten,
Affet senden habersiz aldığım her nefesten

Ağzımı Dikseler
Tel tel ve iplik iplik dikseler de ağzımı;
Tek ses duysalar; Allah Yoklayanlar nabzımı

Akıl
Akıl akıl olsaydı adı gönül olurdu
Gönül gönlü bulsaydı bozkırlar gül olurdu

Allah ve İnsan
Seni aramam için beni uzağa attın!
Alemi benim, beni kendin için yarattın!

Allah Diyen
Ellerime uzanan dudakları tepeyim
Allah diyen gel seni ayağından öpeyim

Aşk Korkusu
Aşk korkuya perdedir, korku da aşka perde;
Allah'tan nasıl korkmaz insan O'nu sever de

Ayrılık
Ne görsem ötesinde hasret çektiğim diyar
Kavuşmak nasıl olmaz mademki ayrılık var

Çöl
Gözüm,aklım,fikrim var deme hepsini öldür,
Sana çöl gibi gelen,o göl diyorsa göldür

Düzen
Doğan güneşler her gün ayni da her gün yeni;
Ezelden ebede dek, iste İslam düzeni!

Eser
Gecekondu yapısı, bir üfürüklük eser
Elbet beklenen rüzgar bir gün Kıbleden eser!

Güzel Şey
Ölüm güzel şey budur perde arkasından haber
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber

Haberi Yok
Şu geceni durdursam, çekip de eteğinden;
Soruversem: Haberin var mi öleceğinden?

Hey
Neye baksam aynı şey,neyi görsem aynı şey,
Olan sensin hey gidi hakikat sultanı hey

Hüner
O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail'e 'hoş geldin! ' diyebilmekte hüner


İmtihan��Kafire kalktı ölüm, mümine var!�� deseler
Kim ��Ben müminlerleyim, bana Allah gerek�� der?

Kader
Kader, beyaz kağıda sütle yazılmış yazı;
Elindeyse beyazdan, gel de sıyır beyazı!

Kalmadı
Yıkılan sarayımdan tek bir nakış kalmadı;
Dışa mıhlandı gözler, içe bakış kalmadı

Kapı
Kapı kapı,bu yolun son kapısı ölümse!
Her kapıda ağlayıp,o kapıda gülümse

Kolay
Kolay mı Kaf dağını çevirmek dolay dolay?
Var ol ey ulvî zorluk, yere bat sefil kolay!

Koşu
Hakikat değişiyor daha bitmeden cümle;
Koşuyorum yetişmek için bütün gücümle

Mantık
Dağı tanıyan nasıl tanımaz uçurumu?
Madem ki yükseliş var iniş olmaz olur mu?

Müjdeler Olsun
Öleceğiz müjdeler olsun müjdeler olsun
Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun

Namaz
Namaz, sancıma ilaç, yanık yerime merhem ;
Onsuz, ebedi hayat benim olsa istemem !

Ölçü
Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim;
Sana uymayan olcu, hayat olsa teperim!

Rahmet
Yaradan, rahmetini kahrından üstün saydı;
Ne olurdu halimiz, gözyaşı olmasaydı?

Sanat
Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış

Tebessüm
Bu dünyada renk, nakış, lezzet, ne varsa küsüm
Gözlerimde son marifet, Azrail'e tebessüm

Tek Kelime
Ne var ki, pazarlığa girişecek ecelle;
Sermayem tek kelime, Allah aziz ve celle

Yakınlıkİnsan, yaklaştığınca yaklaştığından ayrı;
Belli ki; yakınımız yoktur Allah'tan gayrı

TABUT...

Tahtadan yapılmış bir uzun kutu
Baş tarafı geniş,ayak ucu dar
Çakanlar bilir ki bu boş tabutu
Yarın kendileri dolduracaklar

Her yandan küçülen bir oda gibi
Duvarlar yanaşmış tavan alçalmış
Sanki bir taş bebek kutuda gibi
Hayalin içinde uzanmış kalmış


Cılız vücuduma tam görünsede
İçim bu dar yere sığmaz diyor
Geride kalanlar hep dövünsede
İnsan birer birer
Yine giriyor

Ölenler yeniden doğarmış gerçek!
Tabut değildir bu, bir tahta kundak
Bu ağır hediye kime gidecek?
Çakılır çakılmaz üstüne kapak.
NECİP FAZIL

Hak yol İslâm yazacağız.

Kör dünyanın göbeğine
Hak yol İslâm yazacağız.
Kuşların göz bebeğine
Hak yol İslâm yazacağız.

Yola, ağaca, pınara
Esen yele, yağan kara
Yağmur yüklü bulutlara
Hak yol İslâm yazacağız.

Koç burcuna, yay burcuna
Bebeklerin avucuna
Minarelerin ucuna
Hak yol İslâm yazacağız.

Bucak bucak, köşe köşe
Kara taşa, kor-ateşe
Yıldıza, aya, güneşe
Hak yol İslâm yazacağız.

Askerlerin miğferine
Kağnıların tekerine
Buda´nın tunç heykeline
Hak yol İslâm yazacağız.

Her kapının eşiğine
Her sofranın kaşığına
Balaların beşiğine
Hak yol İslâm yazacağız.

Herkes duyacak, bilecek
Saklanmaz gayrı bu gerçek
Yaprak yaprak, çiçek çiçek
Hak yol İslâm yazacağız.

Abdurrahim karakoc

Bir CICEK bir mektuptur.

Bir CICEK bir mektuptur.


Allahin adiyla baslar!


O'nun lütfuyla gülümser.


O'nun san'atini anlatir.


O'nun rahmetini müjdeler!...


Okumasini bilen, o mektubu bütün incelikleriyle okur!




Bir KUS bir mektuptur!


Canlanmis ve dile gelmis bir mektup.


Allahin adiyla baslar.


Onun kudretiyle ucar!


Onun rahmetini sakir saatler boyu.


Onu kimse gamli ve kederli göremez.
Günesin dogusunda ve batisinda sevinc cigliklariyla ilan eder aleme!...


Kimdir onu yaratan ve yasatan?
Kimdir onu besleyen ve büyüten?
Kimdir onu bir sevgi yumagi haline getiren?
Kimdir onun sevinc cigliklariyla gök kubbeyi cinlatan?
Dinlemesini bilen, o mektubun kimden geldigini bilir, neyi anlattigini anlar!...




Bir YILDIZ bir mektuptur.


Her gece sema nice mektuplarla yaldizlanir.


Onlardan her biri Allahin adiyla baslar!


Her biri bir milyon dünya büyüklügündeki o dehsetli alev kürelerini;


kudretine boyun egdirenin kim oldugunu anlatir.


Her biri birer kücük cehennem olan o yildizlarla gökyüzünün güzel yüzünü


sessizce güldürenin kim oldugunu bildirir.


Görmesini bilen, o muhtesem tabloda rahmetin tebessümünü görür!...




Her VARLIK bir mektuptur.


Okuyan, gören ve isiten, her varlikta bir dünya bulur.


Dünyanin anlattigini, her varlik binlerce dille anlatir ona .


Nakis nakis gösterir, renk renk gülümser, sessiz cigliklarla cinlatir yeri ve gökleri:


La ilahe illa Hu... diye !


vesselam..


alıntı

Ben Güle Hasret

Sevdalandım ben bir güle yarenler
Gül benden uzakta ben güle hasret
Kimsecikler bilmez benim derdimden
Ancak garip bülbül anlar halimden
Islandı tüm sinem çeşmim selinden
sakınırım namertten hoyrat elinden

Hasret buram, buram gül demet, demet
Lakin gül benden uzakta ben güle hasret

Çiçekler içinde gülüm baştır baş
Doluyor çilemiz bak yavaş, yavaş
Ancak Vuslat olduğunda biter bu savaş
Davet gelir kavuşursam gülümden
İşte kurtuluruz o gün zulümden
Farkı yoktur bu hasretin ölümden

Hasret buram, buram gül demet, demet
Lakin gül benden uzakta ben güle hasret

Kokusu Efendimden kendi cennetten
Armağandır bize yüce Samed’den
Şeref’lendik şükür biz bu Nimet len
Zillet ise hoşnudum ben böyle zilletten
Nasılsa bitecek bir gün bu hasret
Sabretmektir bize düşen Şeref’im sabret

Hasret buram,buram gül demet, demet
Lakin gül benden uzakta ben güle hasret

ŞERAFETTİN YILDIZ

Kaldırımlar

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında,
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık.
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn-cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor,
Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler,
Üstüme camlarını hep simsiyah dikiyor.
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi,
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi,
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek yumuşak bir kucakta,
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum...
Aman sabah olmasın bu karanlık sokakta,
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum.

Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin,
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler...
Tak tak ayaksesimi aç köpekler işitsin.
Yolumun zafer takı gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim!
Gündüzler size kalsın verin karanlıkları.
Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim.
Örtün üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem taşlara boydan boya,
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya.
Ölse kaldırımların kara sevdalı eşi.

Necip Fazıl Kısakürek

DUA

Bende sıklet, sende letafet…
Allah’ım affet!

Lâtiften af bekler kesafet…
Allah’ım affet!

Etten ve kemikten kıyafet…
Allah’ım affet!

Şanındır fakire ziyafet…
Allah’ım affet!

Acize imdadın şerafet….
Allah’ım affet!

Sen mutlaksın, bense izafet!
Allah’ım affet!

Ey kudret, ey rahmet, ey re’fet!
Allah’ım affet!

Necip Fazıl Kısakürek

ALAGEYİK.

Çocuktum, ufacıktım,
Top oynadım,acıktım.

Buldum yerde bir erik,
Kaptı bir Ala Geyik.

Geyik kaçtı ormana,
Bindim bir ak doğana.

Doğan, yolu şaşırdı,
Kaf Dağından aşırdı.

Attı beni bir göle;
Gölden çıktım bir çöle,

Çölde buldum izini,
Koştum, tuttum dizini.

Geyik beni görünce,
Düştü büyük sevince.

Verdi bana bir elma,
Dedi, dinlenme, durma.

Dağdan yürü, kırdan git,
Altın Köşke çabuk yet.

Seni bekler ezeli,
Orda dünya güzeli.

Bin yıllık çile doldu!
Bunu dedi, kayboldu.

Yedim sırlı elmayı,
Gördüm gizli dünyayı.

Gündüz oldu, geceler;
Ak sakallı cüceler,

Korkunç devler hortladı,
Cinler, cirit oynadı.

Kesik başlar yürürdü,
Saçlarını sürürdü.

Bir de baktım, melekler,
Başlarında çiçekler.

Devlere el bağlıyor,
Gizli gizli ağlıyor.

Kılıcımı çıkardım,
Perileri kurtardım.

Kurtardığım periler,
Adım adım geriler,

Kanadını açardı,
Selam verir, kaçardı.

Az, uz gittim, dolaştım,
Altın Köşke ulaştım.

Bir kapısı açıktı,
Öteki kapanıktı.

Kapalıyı açarak,
Açığa vurdum kapak.

At önünde et vardı,
İt, ot yemez ağlardı;

Otu ata yedirdim,
Eti ite yedirdim.

Açtım bir elmas oda;
Dev şahı uykuda

Gördüm, kestim başını,
Dedim, Ey dev nerede?

Nerede Dünya Güzeli?
Dedi, Elinde eli!

Döndüm, baktım. Bir Kırgız
Elbiseli güzel kız.

Durmuş, bakar yanımda,
Şimşek çaktı canımda.

Güldü, dedi, Türk Beyi!
Tanıdın mı geyiği?

Kimse, beni bu devden
Alamazdı. Ancak sen,

Kaya deldin, dağ yardın,
Geldin, beni kurtardın.

Ah o imiş anladım,
Sevincimden ağladım,

Dedim, Turan Meleği!
Türkün yüce dileği!

Yüz milyon Türk bu anda
Seni bekler Turanda.

Haydi, çabuk varalım,
Karanlığı yaralım;

Sönük ocak canlansın,
Yoksul ülke şanlansın

İndik, iti okşadık,
At sırtına atladık.

Geçtik nice dağ, kaya,
Geldik Demirkapıya.

Kapanması, çok yıldı,
Açıl! dedim, açıldı.

Yol verince gizli yurt,
Aldı bizi Bozkurt,

Kaf Dağından geçirdi,
Türk Eline getirdi.

Ziya Gökalp

Çocuktum, ufacıktım,
Top oynadım,acıktım.

Buldum yerde bir erik,
Kaptı bir Ala Geyik.

Geyik kaçtı ormana,
Bindim bir ak doğana.

Doğan, yolu şaşırdı,
Kaf Dağından aşırdı.

Attı beni bir göle;
Gölden çıktım bir çöle,

Çölde buldum izini,
Koştum, tuttum dizini.

Geyik beni görünce,
Düştü büyük sevince.

Verdi bana bir elma,
Dedi, dinlenme, durma.

Dağdan yürü, kırdan git,
Altın Köşke çabuk yet.

Seni bekler ezeli,
Orda dünya güzeli.

Bin yıllık çile doldu!
Bunu dedi, kayboldu.

Yedim sırlı elmayı,
Gördüm gizli dünyayı.

Gündüz oldu, geceler;
Ak sakallı cüceler,

Korkunç devler hortladı,
Cinler, cirit oynadı.

Kesik başlar yürürdü,
Saçlarını sürürdü.

Bir de baktım, melekler,
Başlarında çiçekler.

Devlere el bağlıyor,
Gizli gizli ağlıyor.

Kılıcımı çıkardım,
Perileri kurtardım.

Kurtardığım periler,
Adım adım geriler,

Kanadını açardı,
Selam verir, kaçardı.

Az, uz gittim, dolaştım,
Altın Köşke ulaştım.

Bir kapısı açıktı,
Öteki kapanıktı.

Kapalıyı açarak,
Açığa vurdum kapak.

At önünde et vardı,
İt, ot yemez ağlardı;

Otu ata yedirdim,
Eti ite yedirdim.

Açtım bir elmas oda;
Dev şahı uykuda

Gördüm, kestim başını,
Dedim, Ey dev nerede?

Nerede Dünya Güzeli?
Dedi, Elinde eli!

Döndüm, baktım. Bir Kırgız
Elbiseli güzel kız.

Durmuş, bakar yanımda,
Şimşek çaktı canımda.

Güldü, dedi, Türk Beyi!
Tanıdın mı geyiği?

Kimse, beni bu devden
Alamazdı. Ancak sen,

Kaya deldin, dağ yardın,
Geldin, beni kurtardın.

Ah o imiş anladım,
Sevincimden ağladım,

Dedim, Turan Meleği!
Türkün yüce dileği!

Yüz milyon Türk bu anda
Seni bekler Turanda.

Haydi, çabuk varalım,
Karanlığı yaralım;

Sönük ocak canlansın,
Yoksul ülke şanlansın

İndik, iti okşadık,
At sırtına atladık.

Geçtik nice dağ, kaya,
Geldik Demirkapıya.

Kapanması, çok yıldı,
Açıl! dedim, açıldı.

Yol verince gizli yurt,
Aldı bizi Bozkurt,

Kaf Dağından geçirdi,
Türk Eline getirdi.

Ziya Gökalp

Alparslan ile Malazgirt’te açtık kapıları

Alparslan ile Malazgirt’te açtık kapıları
Ertuğrul Gazi ile Söğüt’te kurduk çadırları
Şanı yüceler ile yıktık küfür surlarını
Dile geldi Anadolu’m, şahlanış vaktidir.

Şeyh Edebalı ile canlar dokuduk
Osman Gazilere devlet kurdurduk
Zalimin zulmüne meydan okuduk
Dile geldi Osmanlı’m, şahlanış vaktidir

Eyüp Sultanlardan dualar aldık
Bizansın surlarına korku saldık
Sultan Fatihler ile çağlar açtık
Dile geldi İstanbul’um, şahlanış vaktidir

Yavuz Selim ile yürüdük Avrupa’ya
Sultan Süleyman ile kavuştuk Viyana’ya
Meramımız Cihaddır anlattık tüm Asya’ya
Dile geldi Dünya, şahlanış vaktidir

Abdulhamid ile siyasette çığır açtık
Ümmet şuuru ile tarihe destan yazdık
Kuranı kendimize rehber aldık
Dile geldi Hakikat, şahlanış vaktidir


Enes ARSLAN

O ERLER Kİ...

O erler ki, gönül fezasındalar,

Toprakta sürünme ezasındalar.



Yıldızları tesbih tesbih çeker de,

Namazda arka saf hizasındalar.



İçine nefs sızan ibadetlerin,

Birbiri ardınca kazasındalar.



Günü her dem dolup her dem başlayan,

Ezel senedinin imzasındalar.



Bir an yabancıya kaysa gözleri,

Bir ömür gözyaşı cezasındalar.



Her rengi silici aşk ötesi renk;

O rengin kavuran beyzasındalar.



Ne cennet tasası ve ne cehennem;

Sadece Allahın rızasındalar.

1983

N. FAZIL KISAKÜREK

KIBRIS DESTANI

Kızılısı günün kör sabahında
Hevesleri sele verdim bu gece!
Şiryan olup her yürekte cenahta
Nefesleri yele verdim bu gece!

Duydum ki Kıbrıs'ı hüzün bürümüş
Yürekler dikenli telle örülmüş
Sancağım üstünden hesap görülmüş
Hesapları çöle verdim bu gece!

Libas giydim üzerime dar geldi
Söz söyledim edebime ar geldi
Alevimden Temmuz bana kar geldi
Ateşleri küle verdim bu gece!

Beşparmağı mesken tuttum gözümde
Ne hayaller dize geldi dizimde
Türk oğluyum hep destan var özümde
Yürekleri dile verdim bu gece..!

M. Levent ÖZGEÇ
(Mısralar da Ağlar Kitabından)



Kızılısı; Yılın en sıcak günleri olan temmuz ayının ikinci yarısına
verilen ad.
Şiryan; Atardamar
Cenah; Savaş düzenindeki ordunun sağ veya sol iki yanındaki
kollarının her biri.
Libas; Elbise
Beşparmak : Kıbrıs’ta bulunan dağlar.

Bu Vatan Kimin?

Uğrunda canını verenlerin mi?
Milleti sinsice bölenlerin mi?
Mevkide ileri gelenlerin mi?
Söyle bana dostum kimin bu vatan?

Dinini savunan mü'minlerin mi?
Ceddinden tiksinen hippilerin mi?
Komşusu ağlarken gülenlerin mi?
Söyle bana dostum kimin bu vatan?

Namustan dolayı yatanların mı?
Anayı bacıyı satanların mı?
Durmadan islama'a çatanların mı?
Söyle bana dostum kimin bu vatan?

Başındaki için baş verenlerin mi?
Milleti hor hakir görenlerin mi?
Müslümana çorap örenlerin mi?
Söyle bana dostum kimin bu vatan?

Yavrusunu veren anaların mı?
Doğmamış çocuğa kıyanların mı?
Okuldan talebe kovanların mı?
Söyle bana dostum kimin bu vatan?

Şehid emaneti yetimlerin mi?
Kafadan fetva verenlerin mi?
Harama mübahtır diyenlerin mi?
Söyle bana dostum kimin bu vatan?

(N. Mert)

BIRAKMADILAR

Her akşam yüzlerce hayaller kurup
Dalmak istiyorduk bırakmadılar !
Bir aşk çeşmesinin yanında durup
Dolmak istiyorduk,bırakmadılar !

Şöyle bir düşündük gönüller yaslı,
Boş hayale daldık gözler hep yaşlı,
Bizden farklı mıydı Kerem'le Aslı,
Olmak istiyorduk,bırakmadılar !

Bir düş görsek hemen hayra yorardık,
Ne var ki gönüller artık karanlık.
Sen ben olsam beni,sende arardık,
Bulmak istiyorduk,bırakmadılar !

Şaşırıp kalmıştık,bu çıkmaz yolda
Bir gün arar olduk,koca bir yılda
Kaybolan sevdamız,kim bilir nerde
Bilmek istiyorduk,bırakmadılar !

Nerde kaldı bu aşk,sormayın bana
Ben bir yana düştüm,aşkım bir yana
Bedenler bıkınca,tak eder cana
Ölmek istiyorduk,bırakmadılar!
…………………….Bırakmadılar..!

M. Levent ÖZGEÇ

Çanakkale’nin Ölmez Hatıralarından: Namaz - Ahmet Nedim

ngiliz’in, vakit vakit gemilerden, siperden…
Yine bolca gülle, bomba savurduğu bir gündü.
Hızlı hızlı geçiyordum, tehlikeli bir yerden
Birden bire gözlerime büyük bir şey göründü.

Böyle büyük görünen şey küçücük bir insandı
Fakat bana çok dokundu, ayaklarım bağlandı.

Ateşlerin yaladığı bu düzlükten geçenler
Güllelerin cehennemlik yağmurundan kaçarken..
Yolun biraz kenarında, tek başına bir nefer,
Pervasızca bombalardan, ateşlerden, her şeyden..

Kendisine, süngüsünden bir mihrabcık kurmuştu,
Sonra onun karşısında namazına durmuştu.

Ne havada ıslık çalan ve düştüğü yerlere
Kızgın çelik dahmelerle ölüm saçan gülleler…
Ne semâda ifrit gibi, vızıldayan tayyâre…
Ne dünyalık bir düşünce, ne bir korku, ne keder

Onun demir yüreğini oynatmaktan acizdi,
Sanki toplar, şarapneller tehlikesiz.. sessizdi!

Potinleri yanındaydı… Onun büyük saygısı,
Kunduralı ibadeti görmüyordu muvâfık.
Böyle bir yüreğin bütün işi, kaygısı,
Elbet Hakk’ın rızasına olmalıydı mutâbık

Kuru toprak üzerinde, kundurasız kılınan
Bu namazın, pek uygun bir kubbesiydi âsumân!

Bir çam, ona gölgesinde yapmış idi seccade.
Sanki tekbir alıyordu vakit vakit top sesi…
Gözlerinin sade akı beyaz kalan yüzünde
Parlıyordu o sarsılmaz imanın gölgesi

Bir Müslüman nasıl olur? Bu levhadan anladım,
Hürmetlerle -yavaş yavaş- sokuldum beş on adım
Başındaki kabalağın gölgesine gömülen
Süzük gözler, dikilmişti o süngüden mihrâba
Hakk’ın büyük divanında, eli bağlı, dururken
Artık o, can kaygısını almıyordu hesaba

Allah Allah , bu ne yüksek bir imandır yâ Rabbi
Bir Müslüman, ne büyük bir kahramandır, yâ Rabbi!

Kahramandır, çünkü toplar etrafında patlarken
Zerre kadar titremedi, namazını bozmadı
Dört yanına ateş saçan türlü türlü âfetten
Sanki onu koruyordu bir meleğin kanadı

Onun, böyle tevekkülü bana pek çok dokundu
Yüreğimi bir şey ezdi… İki gözüm sulandı

Ey medenî İngilizler! Daha varsa getirin
İnsanları, göme göme öldürecek şeyleri..
Getirin de şu cenneti, cehenneme çevirin
Bakın onlar korkutur mu, bir Müslüman neferi

Bunu, hâlâ anlamıyor ne Hamilton ne Garey
Müslüman’ı korkutamaz Allah ’tan başka şey

Böyle dalgın, düşünerek geçerken ben yanından
Sağa sola selâm verdi, namazını bitirdi
Sonra, biraz kımıldandı.. ellerini -Yaradan
Ta gerisine dua için -gökyüzüne çevirdi.

Şimdi, artık Allah ’ına döküyordu derdini
Gözlerini kapamıştı.. unutmuştu kendini

Tâ gerisine karşı boynu bükük duran bir nefer
Korku bilmez bir yiğitti.. hürmetlerle eğildim!
Duasına, mutlak âmin diyorlardı melekler
Kendimi pek fazla gördüm.. usul usul çekildim

Ben giderken, kulağıma değdi onun sadâsı..
(Allah ümme salli alâ seyyidinâ) duâsı

Şimdi, hâlâ nerede bir kabalaklı askeri,
Görse gözüm, hatırlarım o kahraman neferi!

Ahmet Nedim - Kasım 1915

DUR YOLCU!!!

Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğün bu tepeler, Anadolu'nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed'in yattığı yerdir.

Bu tepelerde koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed'in düşmanı boğuldu sele,
Mübarek canını kanına kattığı yerdir.

Düşün ki, haşrolan kan, kemik, etin,
Yaptığı bu tepeler, amansız çetin,
Bir harbin sonunda, bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

NECMETTİN HALİL ONAN

SEN NERDESİN

Caddeden sokaklara doğru sesler elendi,
Pencereler kapandı kapılar sürmelendi.
Bir kömür dumanıyla tütsülendi akşamlar,
Gurbete düşmüşlerin başına çöktü damlar...
Son yolcunun gömüldü yolda son adımları,
Bekçi sert bir vuruşla kırdı kaldırımları.
Mezarda ölü gibi yalnız kaldım odamda:
Yanan alnım duvarda, sönen gözlerim camda,
Yuvamı çiçekledim, sen bir meleksin diye,
Yollarını bekledim görüneceksin diye,
Senin için kandiller tutuştu kendisinden,
Resmine sürme çektim kandillerin isinden.
Saksıda incilendi yapraklar senin için,
Söylendi gelmez diye uzaklar senin için...
Saatler saatleri vurdu çelik sesiyle,
Saatler son gecenin geçti cenazesiyle,
Nihayet ben ağlarken toprağın yüzü güldü,
Sokaklardan caddeye doğru sesler döküldü...


Faruk Nafiz Çamlıbel

GECEYE ŞİİR

Kalbim bir çiçektir, gündüzler ölgün;
Gelin, gelin , onu açın geceler!
Beni yâdedermiş gibi, bütün gün
Ötün kulağımda , çın , çın , geceler!

Geceler çekmeyin benim için hüzün,
Gelin siz , ruhumu tenimden süzün;
Bırakın nâşımı yerde gündüzün,
Gölgemi alında da kaçın geceler !

Necip Fazıl Kısakürek

Gül Kapısında

Bu denge, bu âhenk, bu hâl, bu zaman;
Aşk ile can buldu bu arz, bu devran!..
Yine döner miydi her âlem her an?
Hakk’ı tesbih eden dil olmasaydı!..

Bir rahmet nefesi sinmiş toprağa;
Ben nasıl düşerim benden uzağa?..
Özüm, od olmazdı bu son ocağa;
Sonsuza bağlanan yol olmasaydı!..

Benim mi haddeden geçen her yürek;
Benim mi âh ile elenmiş emek?..
Ömür kıvrımında hep çiçek çiçek;
Gezmezdim, iksirim bal olmasaydı!..

Hangi can dayanır hasret âhına?..
Edeptir, renk katan nûr sabahına!..
Sözü hâl eyleyen gam dergâhına;
Girmezdim kapısı gül olmasaydı!..

Yâ Rab, nimetin mi gül kokan yağmur?
Sesinde umut var, yükünde huzur!..
Bu toprak bedende bir ilâhî nûr;
Her gün yanar mıydı, hâl olmasaydı?..

Bu aşk, tâ elest’te düştüğüm nârdı…
Gönül, can sırrında özge diyârdı!..
Bilmem, iki cihân neye yarardı;
Kulluk olmasaydı, kul olmasaydı?...

Rıfat Araz

Müslümanlar neden böyle perişan

--------------------------------------------------------------------------------

Müslümanlar neden böyle perişan




Müslümanlar neden böyle perişan
Sebeb ne, arayıp soruyormuyuz
Bunun sebebi yine müslüman
Acaba farkına varıyormuyuz

Müslümanlık çünkü adımız bizim
Adımız gibimi tadımız bizim
Eksikmi dedimiz kodumuz bizim
Fitnesiz hesapsız duruyormuyuz

İslamın şartı beş imanın altı
Diyerek işleriz hertürlü haltı
Aklımıza gelmez toprağın altı
Emaneti sağlam koruyormuyuz

Esiri olmuşuz malın servetin
Zinanın,şehvetin, kovun, gıybetin
Vatanın, Milletin ,Dinin, Devletin
En ufak işine yarıyormuyuz

Bu devirde kimin kötü hali var
Şimdi itin bile özel yalı var
Hepimizin iyi kötü malı var
Fitreyi zekatı veriyormuyuz

Bir birine düşman zenginle fakir
Birinde hamd eksik birinde şükür
Hepimizde ayrı değişik fikir
Birlikte üç adım yürüyormuyuz

Elin evindeki çöpleri tek tek
Görüp gösteririz kaçırmayız pek
kendi gözümüzde mertek var mertek
Biz bizdeki suçu görüyormuyuz

Neyi ögreniyor neyi duyuyor
Karnı evde beyni nerde doyuyor
Oğlumuz kızımız nasıl büyüyor
Üstüne kol kanat geriyormuyuz

Kitabımız KURAN ilim kokuyor
Kaç müslüman günde açıp bakıyor
Okuyanda işte öyle okuyor
Manasına kafa yoruyormuyuz

Mademki her nefes HAK`TAN hediye
Dünya için HAK´KI unutmak niye
Bugün ALLAH için ne yaptım diye
Akşam kendimize soruyormuyuz

Arif olan ham laf etmez kardeşim
Bir destanla bu dert bitmez kardeşim
Müslümanım demek yetmez kardeşim
Müslümanca hayat sürüyormuyuz
Alıntı...

Gerçek Aşk Sana'dır Ey Rabbim!

Ah, canımın ruhumun sahibi!...
Yücem, dayanağım, Kainatın Maliki!...
Garip kaldım, bu dünyada,
Cennetten uzakta....
Öksüz kaldım, Peygamberimden bîhaber!...
Sevdiğimi sandım, sevildiğimi...
Affet, affet, affet!....

Rızkımı hiç eksiltmedin,
Beni hep gördün, işittin, gözettin...
Yalnız kaldım, elimi açtığımda avuttun...
Ezik kulunu bağrında uyuttun!...
Şifa verdin hasta bedenime,
Neşe verdin sebeplerinle ,
Ağlayan, inleyen, bağıran, isyan eden,
Suçlu, çocuk kalmış kalbime....

Bir aşk ki gönül divane,
Bir aşk ki, yürek pervane!...
Bir aşk ki, bu baş biçare!...
Gerçek aşk Sana'dır ey Rabbim!...
Gerçek aşk Sana'dır ey Rabbim!...
Yalnız Sana...
Yalnız Sana...


Mahinur Alihanoğlu