31 Aralık 2009 Perşembe

İRFANA DÜŞTÜM

Ma’nâ âleminde, vefâ yolunda;
Aşk ile elendim bir cana düştüm!..
Gönül vecde geldi cezbe hâlında;
Derdime gül bastım, dermâna düştüm!..

Gurbet, gam bendini bende mi kurdu?..
Mevlâ’m emaneti sırtıma vurdu!..
Her katrem ‘hû’ dedi, duruldu, durdu;
Kaynadım, çağladım devrâna düştüm!..

Duydum can özümde ney’in zârını;
Özünden ayrılmış buldum varını!..
Başımda gördükçe nefsin dârını;
Ölmeden hesaba, mizâna düştüm!..

Ömrüm, kula döndü bir hak uğruna;
Hasret odu düştü gülün bağrına!..
Girdim ibret ile âlem seyrine;
Hayretten süzüldüm, hayrana düştüm!..

Ey gönül, dost için yüzümüz var mı?
İhlâs ocağında, közümüz var mı?..
Bu sesler, ahenkler özge diyâr mı?
Bir aşkın elinden mestâne düştüm!..

Takvâyla inceldi bu içli sözüm;
Edep dergâhında, tutuştu közüm!..
Bir zikrin nûruna kandıkça özüm;
Sınandım irfandan, irfana düştüm!..


RIFAT ARAZ

BİR VECDİN SONUNDA

Kim anlar, kim açar can esrârını?
Kim duyar, bu aşkın intizârını?..
Okuyup bir ömrün, son karârını;
Yol aldım bir sonsuz bahara böyle!.

Ölmeden ölmeyen bu sırrı bilmez;
Hilkatin elinde öz söze gelmez!..
Bir gönül yapmadan, bir gönül olmaz;
Ben nasıl giderim, bir yâra böyle?..

Mârifet, hakikat bir özge hâldir;
Bildiğin bilmemek züldür, vebâldir!..
Emanet, sırtımda çözmek muhâldir!..
Yüklendim diyardan diyâra böyle!..

Toprakla yoğruldum, nûr ile oldum;
İbretle sınandım damladım, doldum!..
Tefekkür mülkünde, ben beni buldum;
Donandım, bir ince efkâra böyle!..

Aşkımla büyüdü bu ahde vefâ;
Bir ömre sığmadı bu şevk, o safâ!..
İçimi oydukça çektiğim cefâ;
Naklettim yükümü, pazara böyle!..

Çarkında beş vakit öğünür günüm;
Yarınım doldukça, boşalır dünüm!..
Yâ Rab, kerem eyle açılsın önüm;
Yazıldım hükm olan karara böyle!..


RIFAT ARAZ

YÜREK ÇAĞRISI

Acılı yağmurlarla düşmüşüm yere
Tatlı su göllerine akamıyorum
Yüzüm yüreğim deprem dalgası
Bu gül kıyımlarına bakamıyorum
Her sevi bir türküdür bağrımda
Her öfke bir ağıt
Ağıtlar kuşatmış dört yanımı
Kendi türkülerimi haykıramıyorum

Şarkılarla bezeniyor ufuklar
Yüreğim patlıyor dağbaşlarında
Yüreğim
Sancımı duyar mısın yaralarında
Kuş seslerinde yas nağmeleri
Şarkılar sabır ve çile makamında

Mendilimde öfke çıkınımda bilinç
Uykusuz kalır mısın kitaplarıma
Dudaklarımda hüzün
Avuçlarımda sevinç
Kulak verir misin çığlıklarıma
Dağları aşarak gelmişim sana
Demir kapıları kırarak
Işık olur musun karanlıklarıma

İsterim ki senden
Yaylalarda otlak olasın
Ovalarda ırmak olasın
Yayılasın göğsümün kırlarına
Sarasın beni sarasın

Dalların sevdası düşmüş toprağa
Olgun meyvelere hasret gençliğimiz
Zamanın billur çağlayanı
Gürül gürül akarken avuçlarımızda
Bir damla yağmur adına
Yakarmış dağbaşlarında yüreğimiz
Gökyüzünde sanılmış bütün yaşam
Gökyüzüne çivilenmiş ellerimiz
Kulak verir misin çığlıklarıma
Dağları aşarak gelmişim sana
Demir kapıları kırarak
Işık olur musun karanlıklarıma

ADNAN YÜCEL

Ben Sevdalı Sen Belalı

Sen beni, sen, sen unutmuş gibisin
Ben hala deliyim hala sevdalı

Sen, sen beni unutmuş gibisin
Ben hala deliyim hala sevdalı

Yaktığın ateşi söndüremedim
Sen hala çılgınsın hala belalı
Oof hala belalı...

Çekmeye razıyım kaprislerini
İstersen zincire vur ellerimi
Ne olur birtanem anla halimi
Ben hala deliyim hala sevdalı
Ben hala deliyim hala sevdalı

Sen benden,sen vazgeçmiş gibisin
Ben hala tutkunum hala yaralı

Sen benden,sen vazgeçmiş gibisin
Ben hala tutkunum hala yaralı

Yaktığın ateşi söndüremedim
Sen hala çılgınsın hala belalı
Hala belalı...

Bu sevda bir anda bitebilir mi
Gerçekler yalana dönebilir mi
Ne olur bir tanem anla halimi
Ben hala deliyim hala sevdalı
Ben hala deliyim hala sevdalı

Alıntı

RÜZGARLA SOHBET

Yârin kokusunu getiren rüzgâr;
Konuş bana; nerde, nicedir o yâr!

Gönlümün her zaman güzel habere,
Sırrımın sırdaşa ihtiyacı var.

Nazlanma sabrımın zırhı aşınır,
Kim mecaz söylese beni yaralar.

Sürgün bir mahkûmum derman yârdadır,
Bir tebessüm her kapıyı aralar.

Bende gönül kâğıt, yârda göz kalem;
Önce yazar sonra tutar karalar…

Umarım ki, bir gün insafa gelir,
Bendeki her acı yardan bergüzâr.

Kokusu yetmiyor, kendini getir;
Ayrılık içimde yıkık bir mezar.

Aşkı kelepçemdir, yokluğu gecem;
Bu gece hasretten canım çok bîzar.

Umut tek oltamdır attım denize,
Oynama da konuş benimle rüzgâr!..


AYSEN AKDEMİR

30 Aralık 2009 Çarşamba

Sen kuşandın Hirâ’da sabır yüklü çileyi;


Sen kuşandın Hirâ’da sabır yüklü çileyi;
Çektiğin her acıda bin derdin dermânı var!..
Sen yardın himmet ile o gökteki şûleyi;
Taif’te şafaklara akseden gül kanı var!..

Canında doğan nûru, kalp gözünle okudun;
Bir içli çölde verdin en ağır imtihanı!..
Takvânın tezgâhında bir sevdâyı dokudun;
Uyardın, müjdeledin, şahit tuttun zamanı!..

Tevhît ile yoğurdun kaç yüreğin özünü;
Elif elif nakşoldu nabzına inen fermân!..
Ömrün hüzün yılında hasret yakan izini;
Vuslâtın nûru ile Mir’âç’ta buldu cihân!..

Açtı hicret gülleri ensârın gülzârında;
Sen canlara bir cansın, cânânsın sen Efendim!..
Gül gül ile kaynaştı kardeşlik kararında;
Okunan gül kokulu Kur’ân’sın sen Efendim!..

Rıfat Araz

Âdemden gelen bir nûr kararıp nasıl söner?



Âdemden gelen bir nûr kararıp nasıl söner?
Şirkle nasıl örülür bir ömrün itibârı?..
Nefsin o saf edâsı, inkâra nasıl döner?
Kalpten nasıl sökülür bir adalet damarı?..

Yedi kat göğü tutu çiçeklerin çığlığı…
Kan kokan o karanlık, hangi putun isyânı?..
Dinsin, dursun, durulsun umudun hıçkırığı;
Kumlara inen nûrun şavkı aldı dört yanı!..

Kisra’nın temelinde çöktü bir bir sütunlar;
Söndü ateşgedeler tarihe düştü külü!..
Silindi ne şerefler, dağıldı nice şanlar;
Hilkâtin ateşinde kurudu Sava gölü!..

Sende ihlâs, metânet, sendedir izzet, azim;
Rahmet ile donandı, aşk ile döndü âlem!..
Âdil sensin, Emin sen, sen ey öksüz, ey yetim;
Seninle aşka düştü aşk ile levh-ü kalem!..

Rıfat Araz

O GELİYOR O


yollara sular dökün,
bahçelere müjdeler edin,
bahar kokuları geliyor,
o geliyor, o
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz geliyor.

Yol verin, açılın, savulun.
Beri durun, beri.
Yüzü apaydınlık, akpak,
bastığı yeri ardında gündüzler gibi bırakarak
O geliyor, o.
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz geliyor.

Gökler yeryüzünü kapladı, örttü bir anda.
Bir anda dört yanı misk gibi bir koku sardı.
Bir anda bir velvele, bir kıyamet koptu cihanda.
O geliyor, o.
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz geliyor.

Bir anda can geldi bağlara, bağlar ışıdı.
Bir anda açıldı baktı bağlara gözler.
Bir anda bizde ne gam kaldı, ne dert kaldı, ne keder.
O geliyor, o.
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz geliyor.

Yayından fırladı ok.
Hedefe ha vardı, ha varacak.
Bahçeler selama durdu.
Selviler ayağa kalktı.
Çayır çimen yollara düştü.
İşte konca, ata binmiş geliyor.
Biz ne duruyoruz,
O geliyor, o.
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz geliyor.

Sen bizim yöremize gelirsen göreceksin, ey şems,
Huyumuz sadece susmak olmuş bizim, susmak.
Senin güzel gözlerinçin işte canım pusuda.
Rahatım kaçtı benim,
geceleri uykum kalmadı gitti ama,
bak işte o güzel günler yola çıkmış geliyor.


Mevlana Celaleddin Rumi

Bir sevdaya gönül verdim;

Bir sevdaya gönül verdim;
Cennet kokar baharından!..
Çiçek çiçek edep derdim;
Bal süzülür gülzârından!..


Yerler gökler kucak açar;
Arş süslenir, nûrun saçar!..
Söz, söz olur özden geçer;
Can tutuşur ikrârından!..

Bu yürekle yanışı var;
Bir rahmetten kanışı var!..
Dostu öyle anışı var;
Âlem döner esrârından!..

Bulut olur için döker;
Ar bürünüp dosta akar!..
Gün aşk ile bağrın yakar;
Ay incelir efkârından!..

Tenim soldu günden güne;
Güç yeter mi geçen güne?..
Bu aşk beni saldı öne;
Alıp benlik diyârından!..

Hatır sordum, bir sır açtım;
Hâl içinden hâle geçtim!..
Has bahçede bir gül seçtim;
Güle döndüm gül varından!..


RIFAT ARAZ

Ankara Acıları

hüznümün dudağıdır gökte acan karanfil
talih, bir cellat gibi vurdu yüreğimizi
ateşler ülkesinde o ve ben, iki mahkum

kah bir sevda çölünde parlayan ay ışığı
kah ruya bahçesinin zehirli sarmaşığı
uzaklardan bir rüzgar esiyor efil efil
sessizlik, acze duşen bir hayal kadar sefil


şimdi gül, ey korkular şehrinin yelpazesi
hasretin o en uzun, acının en tazesi
neden hala tütüyor burnumda karanlıgın
ruhum neden yıllardır kahrının pervanesi


bu esrar senin midir,yoksa gemilerin mi
hemen hergün bir yıldız kayıyor gözlerinden
gözlerin kan ağlayan deniz kadar derin mi
yoksa habersiz misin ruhumun kederinden


ah, bagrımda pütürlü bir bıçak kadar keskin
tabutumu bekliyor ankara acıları
bu ne bir aşk masalı, nede heyula ve kin
dumanlı bir çöküşün en kara acıları

Nurullah Genç

Su Gibi

Dostlar ırmak gibidir
Kiminin suyu az, kiminin çok
Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya

İnsanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı,
Bulanık bir göl gibi...
Ne kadar uğraşsanız görünmez dibi.
Uzaktan görünüşü çekici, aldatıcı
İçine daldığınızda ne kadar yanıltıcı....
Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz;
Sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz!

İnsanlar vardır; derin bir okyanus...
İlk anda ürkütür, korkutur sizi.
Derinliklerinde saklıdır gizi,
Daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız;
Yanında kendinizi içi boş sanırsınız.

İnsanlar vardır, coşkun bir akarsu...
Yaklaşmaya gelmez, alır sürükler.
Tutunacak yer göstermez beyaz köpükler!
Ne zaman nerede bırakacağı belli olmaz;
Bu tip insanla bir ömür dolmaz.

İnsanlar vardır; sakin akan bir dere...
İnsanı rahatlatır, huzur verir gönüllere.
Yanında olmak başlı başına bir mutluluk.
Sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk.

İnsanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir deniz.
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz.
Dibini görürsünüz her şey meydanda.
Korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda.
İçi dışı birdir çekinme ondan.
Her sözü içtendir, her davranışı candan...

İnsanlar vardır; çeşit çeşit, tip tip.
Her biri başka bir karaktere sahip.
Görmeli, incelemeli, doğruyu bulmalı.
Her şeyden önemlisi insan, insan olmalı...

Can Yücel

Bayram Edelim

Semadaki melekler, rahmet için yarışır,
Güler yüzlü, kavl-î kerim bayram edelim,
Küs olanlar, bayram günü derhal barışır,
Sıdk ile Allah’a dayanıp, bayram edelim.

Bayram namazı için camilerimiz dolacak,
Müslümanlar birleşerek tek vücut olacak,
Yalnız Hak rızası için kurbanlar kesilecek,
Kurban payını dağıtarak, bayram edelim.

Unutmadan teşrik tekbirlerini getirelim,
Bayram hürmetine, yaratılanları sevelim,
Kimsesiz, fakir ve yetimleri sevindirelim,
Arınmış ruh ve bedenle, bayram edelim.

Bugünlerde mezar ziyaretleri aksamasın,
Ecdadımız Kur’an’sız ve duasız kalmasın,
Çocuklarımız ciğer paremiz, unutulmasın,
Gelin ey din kardeşlerim, bayram edelim!

Sevgi ve kardeşlik duygularını artıralım,
Arada husumet varsa, derhal kaldıralım,
Ana, baba ve akrabaların duasını alalım,
Sıla-i rahimde bulunarak, bayram edelim.

Karşılaştığımız insanlara, selam verelim,
Hastaları ziyaret ederek, şifalar dileyelim,
Muhtaç olanlara, yardım elimizi uzatalım,
Birlik ve beraberlik içinde, bayram edelim.

Bu günlerde günahlara pişmanlık duyulur,
Gönülden tövbe edenler, mağfiret olunur,
Her iyiliğin mükâfatı amel defterine yazılır,
İlahi rızaya uygun olarak, bayram edelim

İSMAİL YALÇIN

29 Aralık 2009 Salı

Yetmez mi derd derman sana.

Ey derde derman isteyen!
Yetmez mi derd derman sana.
Ey rahat-ı cân isteyen!
Kurban olandır cân sana.

Yağma edersin varlığın,
Gider gönülden darlığın,
Mahv eyle sen ağyarlığın,
Yâr olusar mihman sana.

Sermaye bu yolda heman,
Teslim olur, bana inan,
Sıdk ile Allah'a dayan,
Etmez mi gör ihsan sana.

Tevhide tapşur özünü,
Kimseye açma râzını,
Şeyh izine tut yüzünü,
Şeyhin yeter burhan sana.

Yalnız kişi yol alamaz,
Maksudunu tez bulamaz,
Bekle maarif kapısın,
Yüz göstere irfan sana.

Dünya ile ukbayı ko,
Ûlâ ile uhrayı ko,
Var o kuru sevdayı ko,
Matlab yeter Sübhan sana.

Candan özge kıl yârını,
Ver canı , bul didârını,
Yok eyle kendi vârını,
Ki var ola canân sana.

Çürükler hep sağ olur,
Zehrin kamu yağ bal olur,
Dağlar meyvalı bağ olur,
Cümle cihan bostan sana.

Güçtür katı Hakk'ın yolu,
Dergahı hem gayet ulu,
Sıdk ile olmazsan kulu,
Etmez yolu asân sana.

Kulluğa bel bağlar isen,
Şam ü seher ağlar isen,
Sular gibi çağlar isen,
Tez bulunur umman sana.

Bülbül oluban ötegör,
Gül gibi açıl tütegör,
Aşk oduna can atagör,
Gülzar olur nirân sana.

Yüzün Niyazi eyle hâk,
Derdiyle bağrın eyle çâk,
Kalbin sarayın eyle pâk,
Şayed gele Sultan sana.


Niyâzî-i Mısrî

YAKAR BENİ ATEŞLER

Yakar beni ateşler...
Dosta doğru gidişler...
Biz ne yapsak, neylesek,
O, bildiğini işler

Yakıyor bizi Sultan,
Yanan gözden akar kan;
Ben o Dostu görünce
Kalmadı bende derman.

Dostu seyretmiş insan,
Görende kalmaz güman.
Her yanım ateş oldu,
Aman Cânânım, aman!

Dünya bana oldu dar,
Her vârımı Hak budar;
Senin için yanarım,
Cânânım, beni kurtar.

Gel, yak beni, iliştir,
Senin ile biliştir
Benim böyle yandığım,
Senden sana gidiştir.

Seyredelim o ili,
Görüp olalım deli...
Bizi böyle ediyor
Senin aşkının yeli.

Yaktın beni Yaradan!
Hem çıkardın aradan;
Senin yüzünü gören
Geçer ağdan, karadan.

(Emre), Hakka et niyaz,
Yüzlerin olsun beyaz;
Dosta can vermek gerek,
Güzel'den ayırır naz.

Yunus Emre

Kahrında Hoş Lütfunda Hoş..

Kahrında Hoş Lütfunda Hoş..
Cana cefa kıl ya vefa
Kahrın da hoş, lutfun da hoş,
Ya derd gönder ya deva,
Kahrında hoş, lutfun da hoş.

Hoştur bana senden gelen:
Ya hilat-ü yahut kefen,
Ya taze gül, yahut diken..
Kahrında hoş lutfun da hoş.

Gelse celalinden cefa
Yahut cemalinden vefa,
İkiside cana safa:
Kahrın da hoş, lutfun da hoş.

Ger bağ-u ger bostan ola.
Ger bendü ger zindan ola,
Ger vasl-ü ger hicran ola,
Kahrın da hoş, lutfun da hoş.

Ey padişah-ı Lemyezel!
Zat-ı ebed, hayy-ı ezel!
Ey lutfu bol, kahrı güzel!
Kahrında hoş, lutfun da hoş.

Ağlatırsın zari zari,
Verirsen cennet-ü huri,
Layık görür isen nari,
Kahrında hoş, lutfun da hoş.

Gerek ağlat, gerek güldür,
Gerek yaşat gerek öldür,
Aşık Yunus sana kuldur,
Kahrında hoş, lutfun da hoş.
Yunus Emre

28 Aralık 2009 Pazartesi

DUY ŞİKAYET ETMEDE HER AN BU NEY

Duy şikayet etmede her an bu ney,
Anlatır hep ayrılıklardan bu ney.

Der ki feryadım kamışlıktan gelir,
Duysa her kim, gözlerinden kan gelir.

Ayrılıktan parçalanmış bir yürek
İsterim ben, derdimi dökmem gerek.

Kim ki aslından ayırmış canını,
Öyle bekler, öyle vuslat anını.

Ağladım her yerde hep ah eyledim,
Gördüğüm her kul için dostum dedim.

Herkesin zannında dost oldum ama,
Kimse talip olmadı esrarıma.

Hiç değil feryadıma sırrım uzak,
Nerde bir göz, nerde bir candan kulak?

Aynadır ten can için, can ten için,
Lakin olmaz can gözü her kimsenin.

Ney sesi tekmil hava oldu ateş,
Hem yok olsun, kimde yoksa bu ateş!

Aşk ateş olmuş dökülmüştür ney'e,
Cezbesi aşkın karışmıştır mey'e.

Yardan ayrı dostu ney dost kıldı hem,
Perdesinden perdemiz yırtıldı hem.

Kanlı yoldan ney sunar hep arz-ı hal,
Hem verir Mecnunun aşkından misal.

Ney zehir, hem panzehir, ah nerde var,
Böyle bir dost, böyle bir özlemli yar?

Sırrı bu aklın bilinmez akl-ile,
Tek kulaktır müşteri, ancak dile.

Gam dolu günler zaman hep aynı hal,
Gün tamam oldu, yalan, yanlış, hayal.

Gün geçer yok korkumuz, her şey masal,
Ey temizlik örneği sen gitme, kal!

Kandı her şey, tek balık kanmaz sudan,
Gün uzar, rızkın eğer bulmazsa can.

Olgunun halinden ah, anlar mı ham?
Söz uzar, kesmek gerektir vesselam.


Mevlana Celaleddin Rumi

Allahım bu vuslatı hicran etme

Allahım bu vuslatı hicran etme
Aşkın sarhoşlarını nalan etme

Sevgi bahçesini yemyeşil bırak
Bu mestlere bahçelere kasdetme

Dalı yaprağı vurma hazan gibi
Halkını başı dönmüş zelil etme

Kuşunun yuvasının ağacını
Yıkma da kuşlarını perran etme

Kumunu ve mumunu karıştırma
Düşmanları kör et de şadan etme

Hırsızlar aydınlığın düşmanıdır
Onların işlerini asan etme

İkbal kıblesi yalnız bu halkadır
Umut kabesin öyle viran etme

Bu çadır iplerini öyle katma
Çadır senindir eya sultan etme

Yok dünyada hicrandan daha acı
Ne istiyorsan et de onu etme


Mevlana Celaleddin Rumi

Şiar Edindik

Bu dünyada ne kimseye uymuşluğumuz var,
ne şu atlas kubbe altında ev kurmuşluğumuz.
Biz susuz kalmışız,
içtikçe içiyoruz.
Güzel bir sarhoşluğumuz var,
güzel, hiç doymayan.
Rahmet denizinin dalgasıdır bu;
bir saman çöpünden başka bir şey değildir
bu dalganın üstünde düşman.

Aşşağılık kişinin peşine düşmemeyi şiar edindik biz.
Gönül dalgasını bırakmamayı şiar edindik.
Şu yokluk yurdunda
Nuh veHalil gibi,
ölmezlik denen yerde aşk çardağı kurmak varken,
burnu büyük Âd ve Smud gibi köşkler kurmamayı,
Kafdağı'nda avlanmak duruken
Gerkes gibi leş avlamamayı,
iyi yürekli, tertemiz dostları bırakıp
kahpeleri aldatan dev'e yönelmemeyi,
şu kara toprağa
meyvası cefa olan fidanı dikmemeyi,
kafiye de, şiir de önem vermemeyi,
bizden olmayan şeylere pek aldırış etmemeyi
şiar edindik.
Mevlana Celaleddin Rumi

Bayramlar Bayram Ola

Âlem-i İslâm'a rahmet su gibi
Aksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.
Evleriniz cennet kokusu gibi
Koksun, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Zindan, “medrese”dir; gam, yayla size
Farkı yok bin yılın bir ayla size
Melekler yukardan gıptayla size
Baksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Uygur, Kazak, Kırgız, Azerî’nizden
Gitmesin gardaşlık nazarınızdan
Zalimler, zulmünü üzerinizden
Çeksin, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Süleyman esir de, Simon neden hür?
Hiç durma dünyanın yüzüne tükür..
Müslümanın sesi münafıktan gür
Çıksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Serilsin gönüller döşek misali
Patlasın sevgiler fişek misali
Hakikat, durmadan, şimşek misali
Çaksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Haksızlık almasın Hak’kın yerini
Aşsın boyunuzdan aşkın derini
Kimi gözyaşını, kimi terini
Döksün, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Kök bir, dallar ayrı ki, İslâm bir gül
Afganistan bir gül, Türkistan bir gül
Vahdet bahçesine her insan bir gül
Diksin, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Mağdurlar, mazlumlar ersin felaha
Vuslata varanlar varsın bir daha
İrfan tohumunu gece, sabaha
Eksin, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Kandır zalimlerin zulüm çiçeği
Öldürür cehalet, ölüm çiçeği
Gençler yakasına ilim çiçeği
Taksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Şehide toprağın hürmet-i aşkı
Anadan fazladır şefkat-i aşkı
Rab’bim yüreklere ülfeti, aşkı
Soksun, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Hazreti Resul’ün nurlu katına
Gitmek isteyenler binsin atına
Küfrün saltanatı yerin altına
Çöksün, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Ne makam, ne para olamaz ölçek...
“Kurtuluş İslâm’da” vallahi gerçek
Bu mübarek sevda bizleri tek tek

Yaksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.
Abdurrahim Karakoç

BEN BENDE DEĞİL



Ben bende değil, sende de hem sen, hem ben,
Ben hem benimim, hem de senin, sen de benim,
Bir öyle garip hale bugün geldim ki
Sen benmisin, bilmiyorum, ben mi senim.


Mevlana Celaleddin Rumi

OYADAKİ GÖZ AĞLAR

Ne geceye sığarım, ne sabah ne gündüz benim,

Şafaklar zehre kesti, akşam ağlar, ulu gün ağlar,

Başım alıp gitsem buralardan, beyhude canım,

Yollar ağlar, dağlara ağlar, aşacağım bel ağlar.



Öyle çıkmasaydın allar giyip ansız güzel uğruma,

Rüyalarım seninle, hayal ağlar, sevdalıca düş ağlar,

El etsem gönlünce kararın kavlince bana gel’inmi,,

Sana çevre aldım, yazma ağlar, oyadaki göz ağlar.



Durulmadı boz bulanık akıyor asi delenmiş gönlüm,

Sevdalara düşüşmüş, yürek ağlar, kara göz ağlar,

Bahar yaza döndü geçti vakit goncası açmadı gülüm,

Dilimdeki Türkü ağlar, şiir ağlar, ince telde saz ağlar.



Ekmeğimi bölüp bandım yüreğimdeki hüzün tasına,

Gecelerimi süzülür Ağu dan, şafağımda esen yel ağlar,

Sözüm geçmez sana doğru havalanan gönül kuşuma,

Elinden zar ettiler kartal ağlar, doğan ağlar, baz ağlar.



Medetsizim sorulsun benden ceman cümle günahlar,

Doyulmamış ömre salacağım, mezardaki taş ağlar,

Beyhude geçen zamanlarda çekilen vah, vah vahlar,

Kışa erişti ömrüm geçirdiğim bahara ağalar yaz ağlar.

Hüseyin Gökalp

27 Aralık 2009 Pazar

Gölgesinde otur amma,

Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.


Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol İsmail’ce
Bıçak senden incinmesin.


Burdayım de ararlarsa
Doğru söyle sorarlarsa
Tabutuna sararlarsa
Bayrak senden incinmesin.


İl göçsün göçtüğün vakit
Yol yansın geçtiğin vakit
Suyundan içtiğin vakit
Irmak senden incinmesin.


Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin.


ABDURRAHİM KARAKOÇ

Ya ben nice dönmeyeyim.

Yeller eser, deniz çoşar,
Irmaklar dağlardan aşar,
Döne döne sular taşar,
Ya ben nice dönmeyeyim.

Bu sırra münkirler ermez,
Dost yüzünü körler görmez,
Çarkı felek döner durmaz,
Ya ben nice dönmeyeyim.

Biziz ümmeti naciler,
Din yolunda duacılar,
Kâ'be'de döner hacılar,
Ya ben nice dönmeyeyim.

Seyyid Nizamoğlu tekdir,
Münafığın işi şektir,
Evvel ahir dönmek haktır,
Ya ben nice dönmeyeyim.

Seyyid NİZAMOĞLU

HEP O

Aşk geldi, kan gibi
Damarlarıma derime doldu.
Beni benden aldı,
Varlığımı sevgiliye doldurdu.
Kısaca;
Bana benden kalan bir ad;
Ancak ötesi hep o...

Mevlana Celaleddin Rumi

Bayramlar Bayram Ola

Kalkarım her sabah kötü bir günde
Yüreğim zindanda, sevgim sürgünde
Engeller yol vermez, gelemem oğul!

Taşırım başımda başıboşları
Konuşur karşımda mezar taşları
Diriler dil vermez, bilemem oğul!

Tecellim çiledir, çeker giderim
Gözyaşı selinde akar giderim
Dostlarım el vermez, kalamam oğul!

Hasretim göl göldür, hicranım nehir
Toprağım kor ateş, havam som zehir
Arılar bal vermez, alamam oğul!

Ben aşka koşarım, aşk beni vurur
Yaklaştığım deniz içimde kurur
Bahçeler gül vermez, gülemem oğul!

Bayramlar kurşundur, canımda kalır
Yazdığım tebrikler yanımda kalır
Postacı pul vermez, salamam oğul!

Suları Islatamadım(sh.87)
Abdurrahim Karakoç

Bayramlar Bayram Ola

Ana, bu bayram mı? . Aman çok ayıp
Çocukken gördüğüm bayramlar hani?
Mübarek elleri öpüp, koklayıp
Yüzüme sürdüğüm bayramlar hani?

Hani ya o özlem, hani ya o tad?
Ne dışım kaygusuz, ne içim rahat
Haftalar öncesi her gün, her saat
Babamdan sorduğum bayramlar hani?

Nur yağan geceler, gündüzler nerde?
Neşe paylaştığım öksüzler nerde?
Dost yollar, dost evler, dost yüzler nerde?
Huzura erdiğim bayramlar hani?

Kar çiçeğim solmuş kar yatağında
Can verir ırmağın dar yatağında
Arife gecesi yer yatağında
Üstüme serdiğim bayramlar hani?

Bayram demek takvimdeki yazı mı?
Bayram hasret, bayram ağrı, sızı mı?
Açıp yüreğimi, yumup gözümü
Özüne girdiğim bayramlar hani?

Bayram af günüdür, barış günüdür
Bayramlar rahmete giriş günüdür
Bayram, Hak menzile varış günüdür
Gönlümü verdiğim bayramlar hani?


Suları Islatamadım(sh.68)
Abdurrahim Karakoç

Dogru olsam ok gibi yabana atarlar beni

Dogru olsam ok gibi yabana atarlar beni
Egri olsam yay gibi elde tutarlar beni

Hic keder elem etme bos yere matem etme
Düsmanlarini tani uzak dur sitem etme


Ne fakiri ac gördüm ne zengini tok
Hedefine varir elbet dogru ok

Hz. Mevlana

Sabaha

Tanyerinde O'nunla mı buluştun
yeryüzünü O'nunla mı bölüştün
mahzende mi, sokakta mı, kırda mı
orduların çarpıştığı yerde mi
bilmiyorum hala nerde durayım
çemenden mi, böcekten mi sorayım
haber için adresimi al yeter
bana O'nun gölgesini bul yeter

Nurullah Genç

26 Aralık 2009 Cumartesi

SEVGİ DENİZİ

Sevgiden bu deniz, sevgiden bu dağ,
Yıldızlar, dolunay, güneş sevgiden.
Sevgiye kâinat olurken feda,
Anlamaz insanlar sevgiyi neden?
Sevgidir insanı tam insan eden.

Düşen, tohum değil sevgidir yere;
Fidanı sevgiyle, gül eder toprak.
Yeniden yeşerir günde kaç kere,
Sevgiyle yoğrulan bir sarı yaprak;
Sevgi yeryüzüne dikilen bayrak.

Sevgi dağın-taşın içinde bile,
Kendine bir yuva kurmayı bilir.
Yeter ki sevmeyi gönülden dile,
Sevgi ta yürekten koşarak gelir,
Bir gül bahçesinde yoldaşın olur.

Öyle uzak durma, gönlüne eğil;
Bir tanısan bırakmazsın bir daha.
Bil ki can evinden başkası değil;
Sevgi, bir gönülde kalktı mı şâha,
Sevenle dörtnala koşar Allâh’a!


YUSUF DURSUN

Birisi


Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki
Gülüşerek başlıyoruz söze
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda
Senin gözlerinde ışıldıyor
Benim dilimin ucunda

NAHİT ULVİ AKGÜN

Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan.


Koyun beni hak aşkına yanayım,
Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan.
Yolumdan dönüp de mahrum mu kalayım?
Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan.


Kadılar, müftüler fetva yazarsa,
İşte kement, işte boynum, asarsa,
İşte hançer, işte başım, keserse,
Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan.


Bir gün mahşer, olur divan kurulur,
Suçlu suçsuz varsa, orda bulunur,
Piri olmayanlar anda bilinir,
Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan.


PİR SULTAN'ım, arşa çıkar ünümüz,
O da bizim ulumuzdur, pirimiz,
Hakk'a teslim olsun garip canımız,
Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan...

Pir Sultan Abdal

DOST BİLDİKLERİM


Sanırdım gündüzdü onlarla gecem
İçimde ümitti dost bildiklerim
Ne zaman yıkılıp yere düştüysem
Bırakıp da gitti dost bildiklerim..



Hepsi varken baharımda, yazımda;
Kışın bir burukluk kaldı ağzımda
Seneler senesi oysa gözümde
Cihana eşitti dost bildiklerim..



Nerede o sözlere kandığım günler?
Her gülen yüzü dost sandığım günler
Acıdan kahrolup yandığım günler
Ta canıma yetti dost bildiklerim..



Meydana çıkalı asıl çehreler
Aydınlanmaz oldu artık geceler
Yalanlar tükendi, indi maskeler
Birer birer bitti dost bildiklerim..



Korkar oldum bana " dostum " diyenden
Yoksa yok olandan, varsa yiyenden
Ne onlardan eser kaldı, ne benden
Beni benden etti dost bildiklerim...


Ümit Yaşar Oğuzcan

ÖLÜME GAZEL

Ne kötü bir dünya bu; sevgisiz, acımasız,
Yaşarken dolu dizgin, ölüvermek apansız.
Sen, en güzel yerinde olsan bile yaşamın,
Alırlar, götürürler bir yerlere zamansız.



Bütün o sevdiklerin, dostların, yakınların,
Koyup giderler seni orada yapayalnız.
Çalkalanır gidersin kapkara bir boşlukta,
Ne sevinç, ne de keder; artık herşey anlamsız..



Hakkın yok üşümeye, ağlamaya, gülmeye,
Unutma! Ölüsün sen, boş bir kalıpsın cansız,
Her şey geride kaldı, ne sandın yalan dünya,
Gördüğün gibi işte; bir ölüm var yalansız...


Ümit Yaşar Oğuzcan
( 1926 - 1984 )

YA RAB , BU UĞURSUZ GECENİN YOK MU SABAHI ?

Ya Rab , bu uğursuz gecenin yok mu sabahı ?
Mahşerde mi biçarelerin yoksa felahı !
Nur istiyoruz .. Sen bize yangın veriyorsun !
" Yandık ! " diyoruz ... Boğmaya kan gönderiyorsun !
Esmezse eğer bir ezeli nevha* , yakında
Ya Rab ,o cehennemle bu tufan arasında ,
Toprak kesilip , kum kesilip Alem-i İslam ;
Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnam .*
Bizar edecek , korkuyorum ,Cedd-i Hüseyn'i *
En sonra , salib ormanı görmek Harameyn'i !...*
Bin üç yüz otuzbeş senedir , arz-ı Hicaz' ın
Ateşli muhitindeki suzişli niyazın
Emvacı huruş-aver olurken melekuta ;
Çan sesleri boğsun da gömülsün mü sükuta ?
Sönsün de , İlahi , şu yanan meş' ali vahdet *,
Teslis * ile çöksün mü bütün aleme zulmet ?
Üçyüz bu kadar milyonu canlandıran iman
Olsun mu beş on sersemin ilhadına* kurban ?
Enfas-ı habisiyle * beş on ruh-u leimin * ,
Solsun mu o parlak yüzü Kur'an-ı Hakim' in ?



İslam ayak altında sürünsün mü nihayet ?
Ya Rab , bu ne hüsrandır , İlahi , bu ne zillet ?
Mazlumu nedir ezmede , ezdirmede mana ?
Zalimleri adlin hani öldürmedi hala !
Cani geziyor dipdiri ...Can vermede masum !
Suç başkasınındır da niçin başkası mahkum ?
La yüs' ele * binlerce sual olsa da kurban ;
İnsan bu muammalara dehşetle nigeh-ban *!



Eyvah ! Beş on kafirin imanına kandık ;
Bir uykuya daldık ki cehennemde uyandık !
Madamki,ey adl-i İlahi yakacaktın ...
Yaksaydın o melunları ...Tuttun bizi yaktın !
Küfrün o sefil elleri ayatını sildi :
Binlerce cevami * yıkılıp hake serildi !
Kalmışsa eğer bir iki mabed , o da mürted *
Göğsündeki haç , küfrüne fetva-yı müeyyed *
Dul kaldı kadınlar , babasız kaldı çocuklar ,
Bir giryede bin ailenin matemi çağlar !
En kanlı şenaatle kovulmuş vatanından ,
Milyonla hayatın yüreğinden gidiyor kan !
İslam' ı elinden tutacak kaldıracak yok ...
Na-hak yere feryad ediyor : acize hak yok !
Yetmez mi musab olduğumuz bunca devahi *
Ağzım kurusun ... Yok musun ey adl-i İlahi !




Mehmet Akif Ersoy

25 Aralık 2009 Cuma

SEHERVAKTİ


Mâtemli gönüller seherin feyzine muhtaç,
Gönlüm, O’na yaklaşmak için sen de kanat aç!

Sessizce gönülden yakarıp eyle tazarrû,
Gör bak, tadacak böylece kalbin de huzûru.


Lâkin bu özel vakte hazırlanmalı insan,
Zîrâ yüce Allâh’a misâfir olacak can!

Âdâba riâyet edesin, böyle bir anda,
«İhlâs» ile «ihsan» gerekir böyle zamanda.

Her ânı değerlendirerek ol, «ne güzel kul»
Kullukla olursun iki dünyâda da makbul!

İnsan dediğin, mâyesi toprak, özü ruhtur,
Gel eyle gönül burcunu sevdâ ile mâmûr!

Âşıklara vuslat sunulur, her gece dâim,
Mevlâ’ya kavuşmak dileyen, olmalı kāim!

Yatmak niye, gönlün nice mânâya ererken,
Binlerce hakîkat tutacak kalbini mesken.

Rabbim, beni benden alarak gafleti kaldır,
Ham hâlimi ikmâl ederek, sevgine daldır!

Son sözlerim elbet yine nefsim sana, dinle!
Rahmetlere gark olmak için ney gibi inle!

Hak aşkını her an gözetip nefsi aşarsın,
Mecnun gibi diller ve gönüllerde yaşarsın.

İBRAHİM HAKKI UZUN

Bir nazarda kalmayalim


Bir nazarda kalmayalim
Gel dosta gidelim gönül
Hasret ile ölmeyelim
Gel dosta gidelim gönül


Terk edelim il ü sari
Dost için kilalim zâri
Ele getirelim yâri
Gel dosta gidelim gönül


Bu dünyaya kalmayalim
Fânidir aldanmayalim
Bir iken ayrilmayalim
Gel dosta gidelim gönül


Kilavuz olgil sen bana
Gönülelim dosttan yana
Bakmayalim önden sona
Gel dosta gidelim gönül


Ölüm haberi gelmeden
Ecel yakamiz almadan
Azrâil hamle kilmadan
Gel dosta gidelim gönül


Gerçek erene varalim
Hakk'in haberin soralim
Yunus Emre'yi alalim
Gel dosta gidelim gönül


YUNUS EMRE

Bayramlar Bayram Ola

Giden Bayramlardan almadık bir tad
Gardaş bu senenin bayramı nasıl?
Şenay’larda bayram her gün, her saat
Elif’in, Döne’nin bayramı nasıl?

İçinde boğulduk derdin, acının
Uykusu bitmedi şeyhin, hacının
Üç gardaşı şehit veren bacının
Oğulsuz ananın bayramı nasıl?

Neşe topuğumda, elem boyumda
Sen çoğunu anla, ben az deyim de
Kim öldü, kim kaldı garip köyümde
Ya bizim hanenin bayramı nasıl?

Dert deşmek değildir gayem, niyetim
Düşündükçe sızlar kemiğim, etim
Gelini dul kalmış, torunu yetim
Ak saçlı ninenin bayramı nasıl?

Hangi eller sürer suçluyu suça
Güdümlü başların destesi kaça
Kimler zorlanıyor gönülsüz göçe
Boş kalan binanın bayramı nasıl?

İşkence altında ezilir canlar
Masum yiğitlerle dolu zindanlar
Ses verin mezardan ulu sultanlar
Yusuf-u Kenan’ın bayramı nasıl?

Bizden sandığımız bize yabancı
Görünen simalar göze yabancı
Kabukta bayram var, öze yabancı
Söyleyin, mânânın bayramı nasıl?

Sabahtan haber yok, ufuklar kara
Semerkant kan ağlar, yanar Buhara
Keşmir, Kâbil, Kerkük hasret bahara
Kudüs’ün, Sina’nın bayramı nasıl?

Ayşe’nin bayramı gözyaşı, firak
Sultan’ı derdiyle baş başa bırak
Sormadan geçemem, etmişim merak
Nükhet’in, Nana’nın bayramı nasıl?

Mücahit, maddeye yapar akını
Devrimci, soygundan tutar yükünü
Biz toprağa verdik Hikmet Tekin’i
Kotil’in, Zana’nın bayramı nasıl?

Doğduğundan beri çamlar deviren
Ekranda iftira, yalan savuran
Salyası, ülkeyi göle çeviren
Boynuzlu dananın bayramı nasıl?

Suları Islatamadım8sh.113)
Abdurrahim Karakoç

Bayram Benim Neyime

Biz asker olduk Kürt’ü Türk’ü kışladayız
Vatan millet uğruna, canlar! dağlardayız
Anadan, babadan, yardan, ayrı uzaktayız
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Bolu ve Eğirdir de komandoda yetiştik
Kelle koltukta teröre boyun eğmedik
Yeri geldi can pazarında şehitler verdik
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Bir emir geldi gidilecek Gabar dağına
8 Ekim 2007 düştük terör tuzağına
önce bir bomba kaldık mermiler arasında
bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

komutan Ahmet’e şehitlik unvanı verildi
Arkasından genç bedenler bir bir devrildi
Ateş düştü, kan ağlıyor Sarı oğlu ailesi
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Mehmet okuyordu Anadolu üniversitesinde
Kamuyu bitirip yönetici olacaktı bir şehre
Ana bitmiş baba bitmiş sarıldılar şehidine
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Denizli ili kutluca köyü köy meydanı
Bayram gelecek bayraklarla süslenmiş her tarafı
Ana ağıt yakar, kuzumu getir Şirnak dağları
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Altı ay önce yüzükler takıldı, nişan yapıldı
Şahit oldu Corum Aşılı armut köyü köy halkı
Şirnak’tan haber geldi, Ana yüreği kan ağladı
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Son operasyon az kaldı derdi. Beklerdi annesi
Emrah Eryılmazla yıkıldı Niğde Kirli dere beldesi
Evine hüzün çöktü yirmi sekiz gün öncesi
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Acılı baba Türk milletinin başı sağ olsun dedi
Bu uğurda bir Seyfi gider, on Seyfi gelir dedi
Tabutun taşındığı yer samsun ili merkeziydi
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Fettullah yetim büyüdü, köyün çobanıydı
Annesi onlara hem analık, hem babalık etti
Sizden ne istediler, oğlumun da beresi maviydi
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Diyarbakır Sati köyüne Kürtçe ağıtlarla gömüldü
Ağlama ana bende kürdüm. Bir binbaşının sözüydü
Ağlayıp da sevindirme o zalim, ******** terörü
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Konya kula ilçesi canım ana köyü toplandı
Evlendirdiler, yemeklerle Ayşe ile Murat’ı
Hakkını helal et Ayşe’m gidip de dönmemek vardı
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Beni Turgay’ıma götürün. İçime taş düştü, taş, taş…
Doğu Anadolu, köyü Cumhuriyet ili Kars
Şehit oldu işte, iki oğul daha var ne büyük şans
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Baba sakat çalışmıyor Mehmet’i gözlerdi
Anne son operasyon, son yirmi üç gün derdi
Konya Kadınhanı örnek köyü birden alevlendi
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Al ana sandıklarda sakla benim mavi beremi
Vatan için şehit verdim, ben bu naçiz bedenimi
Unutma ben öksüzüm, ben komandoyum, ben askerim
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Artık büyüdün, gurur kaynağımız asker oldun dediler
Hiç bırakır mı davulsuz, zurnasız Gaziantepliler
Unutma ben öksüzüm, ben komandoyum, ben askerim
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Adım Ahmet şükrü memleketim Erzurum tosunlu
Üzülmüyorum şehit oldum diye, geldi yolun sonu
Şehit kanı kurumaz, dolaşır ayağına böyle bilin bunu
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Beni merak etmeyin geleceğim kurban bayramında
Vatan borcu derken Caner, şehit düştü ramazanda
Toprağa verildi Afyonkarahisar, Sinanpaşa ayvalıda
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Şirnak’ın namaz dağı etekleri, mayınlar patladı
Kars cumhuriyet köyü, Tahsin yıldırım yılmazdı
Hain pusu ana yüreğini yaktı,dağlara adını yazdırdı
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

Şahadete erenlerden üçü Mehmet’ti, ikisi Ahmet
Caner,Turgay, Tahsin, Fettullah, Seyfi, kasım, Murat
Bayram, Emrah, Sıddık,bir kuş gibi uçup gittiler
Bayram gelmiş, bayram benim neyime derler

Kadir gecesi dualar okundu sizlerin gecesi oldu
Dillerde üç kulhü bir fatiha yer gök dua doldu
On beş şehit cenneti alada sonsuza dek yer buldu
Bayram gelmiş derler, bayram benim neyime

9 Ekim 2007
Ziya Bekar

Aşk

Cihânı hiçe satmaktır adı aşk
Dökülüp varlığı gitmektir adı aşk

Elinde sükkeri ayruğa sunup
Ağuyu kendi yutmaktır adı aşk

Belâ yağmur gibi gökten yağarsa
Başını ona tutmaktır adı aşk



Eşrefoğlu Rumi

24 Aralık 2009 Perşembe

Yandıklarım şam-ü seher,Senden midir benden midir


Yandıklarım şam-ü seher
Senden midir benden midir
Başımdaki aşktan eser
Senden midir benden midir

Terk ettiğim can ü teni
Yoğ ettiğim hem ben beni
Her gördüğüm sanmak seni
Senden midir benden midir

Bağrımdaki başım benim
Gözümdeki yaşım benim
Ah oldu yoldaşım benim
Senden midir benden midir

Nalanım erdi göklere
Düşmeli oldum dağlara
Erişdiğim bu çağlara
Senden midir benden midir

Seyyid Nizam Oğlu'n sana al
Benliksiz senden yana
Sen ben sözü bilmem bana
Senden midir benden midir


SEYYİD NİZAMOĞLU

Ben Dervişim Diyen Kişi


Ben dervişim diyen kişi
Gaye gönül verme sakın
Canını aşk odu sanup
Nefs oduna urma sakın

Aşk odu âşıklar canın
Yakar dosta ulaştırır
At canını aşk oduna
İki sanup durma sakın

Aşk denizi derin olur
Yüz bin yüzgeçler boğulur
Kenarı yok bu denizin
Çıkam deyu sorma sakın

Bu denizin yüzgeçleri
Cansız olur bahrileri
Can terkini urmayınca
Bu denize girme sakın

Bahrisisin bu denizin
Eşrefoğlu Rumî sen de
Az az çıkar aşk gevherin
Kend'özünü yorma sakın


EŞREFOĞLU RUMİ

Can Gerek

Dilsizler haberini kulaksız dinleyesi
Dilsiz kulaksız sözün can gerek anlayası

Dinlemeden anladık anlamadan eyledik
Gerçek erin bu yolda yokluktur sermayesi

Biz sevdik aşık olduk sevildik maşuk olduk
Her dem yeni dirlikte sizden kim usanası

Yetmiş iki dilcedi araya sınır düştü
Ol bakışı biz baktık yermedik am-u hası

Miskin yunus ol veli yerde gökte dopdolu
Her taş altında gizli bin imran oğlu musi.


Yunus Emre

23 Aralık 2009 Çarşamba

AKIBET



Cân-ı dilde hâne kıldın âkıbet
Gönlümü virâne kıldın âkıbet

Ol cünun zincirini tahrik edip
Sen beni divâne kıldın âkıbet

Aşk-ı bî pervâya mahrem eyledin
Akıldan bigâne kıldın âkıbet

Dâne-i nâçiz idim ben zir-i hâk
Dâne-i yüz dâne kıldın âkıbet

Dâne iken bağ ü bostan eyledin
Hâki pür kâşâne kıldın âkıbet

Cümleden kat’ eyledin çün gönlümü
Vâsıl-ı cânâne kıldın âkıbet

Hamr-ı vahdetten içirdin tab’ıma
Rûhumu peymâne kıldın âkıbet

Sâkı-i gülzâr-ı cansın dembedem
Gönlümü meyhâne kıldın âkıbet

Ey Fakîrullah bu Hakkı bendeni
Âşık-ı ferzâne kıldın âkıbet

ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI

HERŞEYE RAĞMEN SENİ COK SEVİYORUM....

Hic caresizce sevdiniz mi siz
yada olmıyacagını bile bile sevdiniz mi
göz yaşları döktünüz mü hic
gece uykusuzlugunuza,hayalini eklediniz mi
hep sevdıgınızle baslayan ve onunla bıten cumleler kurdunuz mu
bir kerecikte olsa ona sarılamıyacagınızı,gül yüzüne bakamıyacagınızı
bile bile yinede sevdiniz mi hic siz
şiirlerinizin tek anlamı o oldumu hic
siz hic sizi sevdigini ögrendiginiz gün
kavusmanızında imkansız oldugunu
duydunuz mu
aylarca beklediginiz o müthiş cümlenin arkasından gelen
İMKANSIZ KAVUSMAMIZ
cümlesinin yüreginizi parcaladıgına,
hayatınızı zindana cevirdigine şahit oldunuz mu
anlamakta zorluk ceksenızde,kabullenmesenızde bunu
isyanın eşiginden her seferinden dönsenizde
eliniz kolunuz baglı kaldınız mı hic
beraber tel aglastınız mi hic
bir birinizden herseferinden uzaklasmaya calıssanızda
yeniden konusmaya basladınız mi hic
icinizde ki sevgi bitmeyen özleminiz kavurdumu hic sizi
bogazınıza kelımeler dugumlenıp boguldugunuzu hissettiniz mi hic
onu düsünmeden edemediginiz dakikalar oldu mu hic
bir birinizle ilgili hayeler kurdunuz mu hic
olmıyacagını bile bile onunla gelecek hayalı kurdunuz mu hic
ya onunla kurdugunuz hayallerin en güzel anında
karşınıza cıkan
KAVUSMANIZ İMKANSIZ
gercegi cılgına cevirdimi sizi
siz hic bizim gibi sevdiniz mi

HERŞEYE RAĞMEN SENİ COK SEVİYORUM....

Alıntı

Aşık Kendi Kanını

Helal kıldı ma'şuka aşık kendi kanını
Ma'şuk nakşından okur aşk eri Kur'anını

Yardan ayrı olunca asılıp ölmek yeğdir
Aşık kendi bırakır boynuna urganını

Gitmez aşık gözünden hergiz ma'şuk hayali
Nitekim zilha verir Yusuf'un nişanını

Dirlik budur aşıka ma'şuk yolunda öle
Sorarlar ise aydam aşıkın burhanını

Belkıys ile Süleyman aşka düştü bir zaman
İsteyip bulmadılar bu derdin dermanını

Gökteki Harut Marut aşk için indi yere
Zühre yüzün görecek unuttu Rahman'ını

Güzaf görmen siz aşkı kime oğradı ise
Sultanı iltir baştan yitirir hanmanını

Ferhat bu aşk yolunda başın külünge tuttu
Hüsrev Şirin derdinden dosta verdi canını

Leyli'yle Mecnun işi acebdür ( ür ) bu halka
Abdürrezzak terk etti aşk için imanını

Zemane vefaları cefa gelir yunüs'a
Bir doğru yer bulucak fidi kılar canını
Yunus Emre

Bakıp cemal-i yare,Çağırırım: Dost! Dost!

Bakıp cemal-i yare
Çağırırım: Dost! Dost!
Dil oldu pare pare
Çağırırım: Dost! Dost!

Aşkın ile dolmuşum
Zühdümü yanılmışım
Mest-i müdam olmuşum
Çağırırım: Dost! Dost!

Mescid ü meyhanede
Hanede viranede
Kabede puthanede
Çağırırım: Dost! Dost!

Sular gibi çağ çağ
Dolaşırım dağ dağ
Hayran bana sayru sağ
Çağırırım: Dost! Dost!

Geldim cihana garip
Oldum güle andelip
Her dem ciğerler delip
Çağırırım: Dost! Dost!

Dünya yanımdan geçip
Yokluğa kanad açıp
Aşk ile daima uçup
Çağırırım: Dost! Dost!

Her görünen dost yüzü
Ondan ayırmam gözü
Gitmez dilimden sözü
Çağırırım: Dost! Dost!

Derya olunca nefes
Parelenince kafes
Ta kesilince bu ses
Çağırırım: Dost! Dost!

Gökler gibi dönerim
Gün gibi dolanırım
Devri ile eğlenirim
Çağırırım: Dost! Dost!

Geldim o dost ilinden
Koka koka gülünden
Niyazi'nin dilinden
Çağırırım: Dost! Dost!

MISRİ NİYAZİ

Kar Şiiri


Karın yağdığını görünce
Kar tutan toprağı anlayacaksın
Toprakta bir karış karı görünce
Kar içinde yanan karı anlayacaksın

Allah kar gibi gökten yağınca
Karlar sıcak sıcak saçlarına değince
Başını önüne eğince
Benim bu şiirimi anlayacaksın

Bu adam o adam gelip gider
Senin ellerinde rüyam gelip gider
Her affın içinde bir intikam gelip gider
Bu şiirimi anlayınca beni anlayacaksın

Ben bu şiiri yazdım aşkın çeşidi
Öyle kar yağdı ki elim üşüdü
Ruhum seni düşününce ışıdı
Her şeyi beni anlayınca anlayacaksın
Sezai Karakoç

22 Aralık 2009 Salı

Tevhîd'le haşroldum... Beytullah'ta ben...

Bir sancak altında kaç milyon insan,
Ne tenleri benzer, ne dilde lisan...
Olmuşlar... Tek yürek, tek beden de can;
İnsanlığı gördüm... Beytullah'ta ben...

Yedi bağın gülü, aynı destede,
Yetmiş iki millet, aynı listede,
Kaç milyon ''Âmin'' der, aynı bestede;
Tevhîd'le haşroldum... Beytullah'ta ben...

Sînelerde alev, ne kül ne duman,
Dillerde bir soru: ''Vuslat ne zaman?''
Cehennem söndürür, böylesi îman...
Aşk ne imiş gördüm... Beytullah'ta ben...

Okyanuslar aşmış, gelmiş nicesi,
Aç, susuz, uykusuz, gündüz gecesi...
Her nefes, dilinde Kur'ân hecesi;
Sevdâlılar gördüm... Beytullah'ta ben...

Rabb'in o davetli misafirleri;
Doldurmuş, Mekke'de her karış yeri.
Dillerinde dinmez, ''LEBBEYK'' sesleri,
Arş'a yollar gördüm... Beytullah'ta ben...

Bir damla misâli, kapılmış sele;
Zengin, fakir, paşa, nefer elele...
Yan yana secd'eder, sultanla köle;
Mahşerle tanıştım... Beytullah'ta ben...

Kimi görmez gözü, elinde âsâ;
Lâkin, kalp gözünü açmış devâsa...
Yüzünde tebessüm, ne gam, ne tasa,
Döner durur gördüm... Beytullah'ta ben...

Kimi, ayağında yarım çarığı;
Kaç yerinden kanar, topuk yarığı...
Meğerse; kefenmiş başta sarığı,
Ne âşıklar gördüm... Beytullah'ta ben...

Baktım... Sofrasında, nice melekler;
Bir tas zemzem suyu, kuru ekmekler,
Gözleri Kâbe'de iftarı bekler,
Tokluğuma yandım... Beytullah'ta ben...

Bir zerre gözü yok, dünya aşında,
Âhir rızkın arar, harman başında,
Rabb'in nazarını, Kâbe taşında;
Gören gözler gördüm... Beytullah'ta ben...

Kimi bahardadır, görmemiş yazı,
Kiminin geçiyor, Mevlâ'ya nazı;
Kılınır Kâbe'de vedâ namazı,
İmrendim.. El açtım, Beytullah'ta ben...

Kiminde kalmamış, derman bacakta;
İki büklüm yürür, gitmez kucakta...
Erimiş.. Kaybolmuş.. Cenâb-ı Hakk'ta
Pervaneler gördüm.. Beytullah'ta ben...

O kambur sırtında, eski torbası,
Torbasında sanki, Cennet urbası..
Hele bir, kıyamda var ki durması;
Göz göz oldum, doldum... Beytullah'ta ben...

Bin rütbeyi, bir secdede atlayan,
Bir secdeyi, yüz binlere katlayan,
Bu kârını meleklerle kutlayan,
Ne tâcirler gördüm... Beytullah'ta ben...

Hacerü'l-Esved'de adın yazdıran,
Îman pençesinde, nefsi ezdiren,
Yücelen ruhuna, Arş'ı gezdiren,
Ne veliler gördüm... Beytullah'ta ben...

Unutmuş... Dünyanın vefâ derdini,
Yıkmış... Kalbindeki, riyâ bendini,
Öyle teslim etmiş, Hakk'a kendini;
Canda Cânân gördüm... Beytullah'ta ben...

Bir sevdâ seli var, Safâ Merve'de;
Damlalar köpürmüş, vecde girmede.
Nice peygamberler, nice zirvede;
Durup bakar gördüm... Beytullah'ta ben...

İbrahim Makâmı, sultan sofrası;
Sunulur herkese, bir kevser tası...
Bir cennet şöleni, perde arkası,
Ne sahneler gördüm... Beytullah'ta ben...

Melekler almışlar, şölenden payı;
Sarmışlar, Kâbe'de bütün semayı.
Kalem anlatamaz, bu içtimayı,
Âciz bir kul oldum... Beytullah'ta ben...

Kaç yerinden açılmış, gökte kapılar;
Ardında saraylar, zümrüt yapılar,
Vâdeleri sonsuz, nice tapular;
Elden ele gördüm... Beytullah'ta ben...

Durdum da, tavâfı seyrettim hayran;
Gördüm: Bir kâinat misâli devran...
Hangisi melektir, hangisi insan?
Şaşırdım çok zaman... Beytullah'ta ben...

Bir sağnak misâli selâm yağmuru,
Gönüller yıkanmış, kalpler dupduru.
İhlâs ateşinde, nice hamuru;
Pişiyorken gördüm... Beytullah'ta ben...

Yaş desem... Yaş değil, gözlerden akan,
Bir sel ki, günahlar bendini yıkan...
Kâbe göklerinden, semaya çıkan;
Merdivenler gördüm... Beytullah'ta ben...

Dağlar, taşlar, vecde gelmiş kavrulur,
Kum tanesi, ''Allah'' diye savrulur...
Göz nereye baksa, Rahman'ı bulur,
Ne zikirler duydum... Beytullah'ta ben...

Ter döktüm.. Susadım, nefsimden yana,
Başkası bir lezzet vermedi bana;
Dediler: ''Bu zemzem, şifadır cana''
İçtim kana kana... Beytullah'ta ben...

Mescid-i Haram'da dokuz minâre;
Diyor ki: ''Bendedir, gaflete çâre''
Bir günde beş kere, yürek bin pâre;
Ezanlar dinledim... Beytullah'ta ben...

Bir mânâ sarayı, Mescid-i Haram;
O ne ince nakış, o ne ihtişam...
Her kalbe, Muhammed Aleyhisselâm;
Bin taht kurmuş gördüm... Beytullah'ta ben...

Vah ki bana! Bunca yıldır gülmezdim,
Gözlerimden böyle yaşlar silmezdim.
Vah ki bana! Huşû nedir bilmezdim;
Tattım o lezzeti... Beytullah'ta ben...

Yıllar geçti, aramakla özümü;
Dünya malı kör etmişti gözümü,
Unutmuştum, ''Kâlû Belâ'' sözümü;
Gör ki hatırladım... Beytullah'ta ben...

Çekildi kapımdan, şeytân-ı kebir,
Çekildi kanımdan, zorbalık cebir,
Ne bir hased kaldı, ne gurur kibir;
Yerle yeksan oldum... Beytullah'ta ben...

Bir zaman derdim ki: ''Yâ Rabbî neden,
Bir daha istiyor, bir kere giden?''
Meğer bilemezmiş, insan gitmeden;
Aldım cevabımı... Beytullah'ta ben...

Gördüm ki; bu dünya bir oyalanma,
Halime bakıp da, mutluyum sanma.
Bedenim Kâbe'den uzakta amma;
Gönlümü bıraktım... Beytullah'ta ben...


CENGİZ NUMANOĞLU

Hani söz vermiştik (HüzünGünleri)

Hani söz vermiştik Alem-i Ervahta..
"Belâ" demiştik "Elestü bi rabbiküm" sualine,
Yaratıcı, rızık verici ve yegane kanuna koyucu olarak
Allah'tan başka İlah, önder olarak da O'nun Resûlünden başkasını tanımıyacaktık.



Hani söz vermiştik,
Hani söz vermiştik Erkâm'ın evinde,
Hangi şart ve ortamda olursa olsun İlay-ı Kelimetullah misyonunu yürütecek
Musibetlerden yılmıyacak hiçbir tehditten korkamayacak,
Gerekirse ölümlerin en güzeline talib olacaktık.

Hani söz vermiştik Akabe tepesinde
Kendimizi ve ailemizi koruduğumuz gibi
Kanımızla, malımızla ve canımızla koruyacaktık Resülullah'ı
Hani söz vermiştik Akabe tepesinde
Doğru olan her şeyde Resule itaat edecektik
Rabbani davayı elden ele gönülden gönüle balçıkla sıvanmayan hakikat güneşini
Cihadsız ve şehadetsiz bırakarak lekelemiyecektik.

Hani söz vermiştik Medine'de,
Hani söz vermiştik dünya kardeşliğinin en güzel teşekkül etmeye başladığı Medinede,
Kıyamete kadar tüm müslümanlar kardeş olacaktı
Ve bizler... "Muhakkak ki bütün müminler kardeştir " Ferman-ı İlahisine gönülden bağlanacak
Vücudun azaları gibi hepimizin derdiyle dertlenip sevinçlerimize ortak olacak
Komşusu aç iken yatan bizden değil düsturuna,
Evrensel komşuluk bildirisine,
Kardeşliğin en alt eşiği olarak bakacaktık.

Nemlenmemiş bir gözle, yara almamış bir bedenle huzuruna varmaya utanıyoruz
Ahde vefa gösteremedik Allah'ım !
Bunu biliyoruz...
Ama şunu da biliyoruz ki;
Rahmet deryanda ufacık bir damlayız ,

Yüzümüz yerde ama..

Affet Allah'ım!..
Affet Allah'ım!

21 Aralık 2009 Pazartesi

Otuz Beş Yaş

Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünüyorsunuz;
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim:
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim
Yalandır kaygısız olduğum yalan.

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız

Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yasa gelince anlarmış.

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne donup duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.

N'eylesin olum herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.


Cahit Sıtkı Tarancı

Nefsin ile girme yola;

Nefsin ile girme yola;

Sen seni bil, ara gönül!..

Tepelerden bakma kula;

Düşürürler nâra gönül!..


Hiç güler mi gönül yıkan;

Kör nefsine arka çıkan?!..

Hüsrân olur, her hor bakan;

Sonu gider dâra gönül!..


Sen, sana bak, dağca suçun;

Göz yaşınla pakla için;

Hak sevgisi olsun göçün,

Uç kafesten, nûra gönül!..


Bir gül ara, öz içinde;

Güle dokun, köz içinde;

“Belâ” diyen söz içinde,

Vefâ göster, sırra gönül!..


Gel ey gönül! Gel ey canan!

Aşk iksiri içip kanan;

Hakk’a uçar, hakk’ı anan.

Hiç düşer mi yere gönül!..


Gönül, sende güler zaman.

Sende durur, bu can, canan!..

Dayanır mı akıl iz’ân?..

Tevekkül et yâra gönül!..

RIFAT ARAZ

VİSAL



Beni zaman kuşatmış, mekân kelepçelemiş;


Ne sanattır ki, her şey, her şeyi peçelemiş...


Perde perde verâlar, ışık başka, nur başka;


Bir ânlık visal başka, kesiksiz huzur başka.


Renk, koku, ses ve şekil, ötelerden haberci;


Hayat mı bu sürdüğün, kabuğundan, ezberci?


Yoksa göz, görüyorum sanmanın öksesi mi?


Fezada dipsiz sükût, duyulmazın sesi mi?


Rabbim, Rabbim, Yüce Rab, âlemlerin Rabbi, sen!


Senden uzaklık ateş, sana yakınlık ateş!


Azap var mı âlemde fikir çilesine eş?


Yaşamak zor ölmek zor, erişmekse zor mu zor?


Çilesiz suratlara tüküresim geliyor!


Evet, ben, bir kapalı hududu aşıyorum;


Ölen ölüyor, bense ölümü yaşıyorum!


Sonsuzu nasıl bulsun, pösteki sayan deli?


Kendini kaybetmek mi, visalin son bedeli?


Mahrem çizgilerine baktıkça örtünen sır;


Belki de benliğinden kaçabilene hazır.


Hâtıra küpü, devril, sen de ey hayal, gömül!


Sonu gelmez visalin gayrından vazgeç, gönül!


O visal, can sendeyken canını etmek feda;


Elveda toprak, güneş, anne ve yâr elveda!




Necip Fazıl...

Güzel Dörtlükler

Güneşi balçıkla sıvamak elimde değil;
Erdiğim sırları söylemek elimde değil;
Aklım düşüncenin derin denizlerinden
Bir inci çıkardı ki delmek elimde değil.

ÖMER HAYYAM



BİRİ

Ona seni anlattı, sana onu anlattı..
Başı ona anlattı, sana sonu anlattı..
Yarım-yarım yaşayan darmadağın evlere
Birin ne kadar bütün olduğunu anlattı.


Özdemir Asaf


Aşkın şerarı ateşi ta bağrıma düştü
ahım işiden yandı deyu başıma üştü
imdadıma eşkim ile dide yetişti
hepsi kalıp acz ile dediler: eyvah
yansın ko dedim, sönmeye söndürmeye Allah

Mevlana

Aşkım İsyandır Benim

Yanarım; öyle bakma yüzüme yağmur gibi
Dağıt kalbini saran hasret bulutlarını
Damlasın gözlerine sonsuzluk usaresi
Dalgınlık evlerinin en güzel melikesi
Sevemem; tozlu raflar arasına girmeden
Çöllerim kandır benim
Sevemem; karanlığı bir daha devirmeden
Aşkım isyandır benim

NURULLAH GENÇ

20 Aralık 2009 Pazar

GönLümün Sesi KısıLdı ALLAH ' ım


Kimselere söyleyemediklerimi bir Sana söylerim ALLAH’ım!

Kimselerden isteyemediklerimi bir Senden isterim
Çaresizim ALLAH’ım, öyle caresizim ki, tek çarem Sensin
Sana o kadar çok seslenmek isterim ki, ama gönlümün sesi kısılıyor ALLAH’ım!
Dimağımızda tat bırakmıyor ettiğimiz sözler
Çünkü sana ait sözleri unuttuk

Ne çok unutuyorum ve ne çabuk unuttum ALLAH’ım!
Affet unutuşumuzu ve affet seni duyup seslenemeyişlerimizi

Kaldıramadığımız ellerimiz için affet bizi
Açamadığımız yüreğimiz için bizleri affet
Gönlümüzde goncalar açmayan Güllerimiz var
Gülden sitem eden sevgilerimiz var
Gülşenlere çeviremediğimiz gülüşlerimiz var
Gülü zara dönmeyen sinelerimiz var
Boynu bükük kalışlarımız var bizim sensiz kalışlarımız susayışlarımız
Aferinler fısılda yüreklerimize ne olur!
İçimizde sakladığımız ve bir türlü kimseye haykıramadıklarımız var

Sensiz kalışlarımız var

Araflarım var benim
Kurtulamadığım, kaçamadım, sıyrılamadığım “Araf”larım
Sen beni Araflardan alır mısın?
Senin sevdiklerinin yanına beni de koyar mısın?
Onlarla bir beni de anar mısın?

İtiraf etmeliyim ki, sana söylenilesi güzel sözleri söyleyemedik
Ne olur ilham et kalbime kırık dökük te olsa,

yıkık ezik te olsa kabul eyle yakarışlarımı
Sıkı tutamadığım hayallerim var ya ALLAH'ım

Elimi gevşettiğimde gördüğümüz fena hülyalarımız var
Ne olur Sen Tut ellerimden,

ne olur kalbimizi Sen Sıkı Tut ALLAH'ım!

Düşünce bizi Sen kaldır ALLAH'ım

Dua diye mırıltılarımı sen fısıltıya çağıltıya çevirir misin?
Sen beni benden öte bilensin
Sırrımı, gizlimi, söyleyemediklerimi bilensin
İçimizde tutup bir türlü diyemediklerimizi en mütenahisini verasını hep sen bilirsin
Vehimlerimden, şüphelerimden, vesveselerimden beni azad eder misin?

Altı çizili satırları defalarca okuduğum kitaplar ve

romanlar kadar senin kitabını kelamını okumayı unuttum
Unuttuk biz ALLAH’ım
Ne çok unuttuğumuz var ve de ne çabuk unuttuk biz ALLAH’ım
Hatırlamayı unuttuk
Seni hatırlamak herşeyi hatırlatıyor seni unutmak bizi uzaklara, tuzaklara götürüyor
İtiraf ediyorum Rabbim!
Yakamı bırakmayan günahlarımla geliyorum huzuruna,

kimseye söyleyemediklerim günahlarım var benim
Dile döküp haykıramadıklarım var

İçimde sakladıklarım Suskunluklarım var
Sözlerimin kifayetsiz kaldığı daha nelerimiz var bizim

Yüreğimiz yerde bırakma bizi,

boynu bükük eyleme,

gözümüzde yaşlarla, yüreğimiz darda koyma bizi
Garibiz işte ALLAH'ım!
Olmadığımız kadar garip,

hissetmediğim kadar çaresiziz, aciziz işte
Çünkü Seniniz, Sendeniz
Olmadığımız kadar Sensiziz
Sensizlik öyle üşütüyor ki içimi
Ne olur Sen ısıt ne olur Sen

Doğum günüm sana en içten geldiğim gün olsun,

her günüm olsun
Yeniden doğar gibi silkinip günahlardan,

arınıp senin Rahmetinin kucağından ana sütü gibi

yudum yudum tövbe sütünü içmek isterim ALLAH’ım!

Dualarımı kabul eder misin ALLAH’ım!
Bana da “hoş geldin kulum” der misin.

Alıntı